Nefessiz düşüşlerdeyim, düşlerimde. Elimde geleceğin kana bulanmış izleri, boynumda geçmişin prangaları. Yaftalanmış doğru olmayan doğruların peşinde eskittiğim güzel günlerden uzaklaşarak yaşamaktayım. Kendi karanlığımda yok olduğum ana dek aydınlığı taşıyabilecek tüm o güzelliklerden uzak duracağına yeminli benliğimle kaçıyorum çaresiz çarelerden. Zihnimde oynadığım oyuna dahil ettiğim herkesi öldürene dek çoktan kazılmış boş mezarları boyuyorum kanımla, her birinin adını kendi adımla değiştirene dek ya da belki de imkansız imkanlara veda edemeyecek kadar ölü olana dek.


Güzel hatalar mı yapılmalı yaşamak için, yoksa ölümün kıyısında kol gezen düşüncelerle uzaklaşmalı mı insanlardan? Kimin neden var olduğunu bilmeden yaşadığı bu dünyada bir anlam arayıp kendini yitirmek mi gerek, bilinmez. Hangi nefesin son olduğu, hangi sözün son söz olduğu bilinmeden yaşanıldığı bu çaresizlikte doğmak bile bizim elimizde değilken yaşanmalı mı sahiden? Kendini mutluluk yalanıyla kandıran insanlara mucizelerin sadece masallarda olduğunu ısrarla anlatmak isterken kendi mucizene kendin inanıp hüznün boğazına keskin bir acı saplamasına izin mi vermeli? Düşünmeli mi bir şeyleri, yoksa düşünmeden devam mı etmeli bir insan olduğunu unutmaksızın?


Geçmişin geleceğine odaklanıp anın geleceğinden uzaklaşırken soldurduğum güzellikleri ve yok ettiğim psikolojiyi kaç özür geri getirir? Yaşanması imkansız olan dünyanın düzeninde küfürler etmekten başka bir şey yapamayan çaresiz çare olmayı istemiyorum. Zihnimde toparlayamadığım bu cümlelerden kurtulmak istediğim gibi bir gerçekle yaşarken tek dileği uzun yaşamak olan insanlardan olmak istiyorum.