Güzel bir rüyadan gülümseyerek uyanmıştım. Rüyamda neler gördüğümü hatırlamasam da gülerek uyandığım için güzel bir rüya olarak yorumlamıştım. Saatin kaç olduğuna bakmadan gözüm, geceden kalma kara kaplı defterime takılmıştı. Günlük tutmazdım ama bazı zamanlarda kendime dert edindiğim şeyleri o defterle paylaşırdım. Gece de bir şeyler karalamak için açtığım defterime hiçbir şey yazamadan uyumuştum. Aslında sorun olarak belirlediğim ve eksikliğini hissettiğim birçok şey vardı. Yüzümdeki anlamsız gülümsemeler ise bunları defterime anlatmama engel oluyordu. Yüzüm gülerken hiçbir şey yazamadığımı çok önceden fark etsem de yine de bunun üzerine gidiyordum.

Sonuç olarak başarısız bir şekilde yeni güne başlamıştım. Biraz olsun gülüşümü benden alır umuduyla hüzünlü şarkılarımdan bir tanesini seçerek şarkı eşliğinde yatağımdan çıktım. Şarkıyla birlikte bir süredir girmediğim depresyona girmek istedim. Hayattan bezmiş, umutsuz, acıklı surat ifademle depresif günlerimde doldurduğum defterime gülüşümün altında saklanan hüzünlerimden bahsetmek istiyordum. İlacımı içmek için kahvaltı etmeye çalışırken şarkı da hâlâ çalıyordu. Şarkının etkisiyle kahvaltı etmek yerine sadece masayı izledim. Şarkının etkisi sonucunda da kahvaltımı etmeden ilacımı içerek kalktım. Dört duvar birden üzerime gelmiyordu ama hangi duvara baksam bir iki adım atacakmış gibi yapıyor ve dalga geçer gibi gülüyordu. Televizyondaki bütün kanalları teker teker selamladım. Selamlarıma karşılık bulamadığım için internet üzerinden videolar açtım. Hiçbir videoyu bir dakikadan fazla izleyemedim. Her videonun ilk bir dakikalık kısmı, kendini tanıtmalar, yaptıklarını anlatmalar, alakasız çekilişlerle geçiyordu. Videonun başında uzunca konuşuluyorsa dayanamıyorum. Bıraksalar da yaptıklarını, yapacaklarını videoyu izlerken görsek değil mi? Her şeye hâkim olduktan sonra izleyemediğim videolar yerine sosyal medyada komik bir şeyler izlemek istedim. Her videonun üzerine açıklama yapılmıştı. Beyaz arka plan üzerine “yaptık, yaptım, sonuna kadar izle” gibi yazılar vardı. Sonuna kadar da izlesem gülememiştim. Gülüşümü kaybetmiş olmam benim için başarıya giden bir yolda atılan ilk adım olmuştu. Başarılı bir şekilde depresyona girmek için son olarak yeniden şarkılarıma ruhumu teslim etmiştim. Böylece anlamsız ve gereksiz bir depresyonun giriş kapısında olduğumu fark ettim.

Depresyon derecemi arttırmak ve bu durumu doyasıya yaşamak için kendimi dışarıya attım. Her derdime deva olmuş yüzlerce şarkı, ruhumu midemin içine sıkıştırmaya başlamıştı. Mideme çöken ruhum, depresyona girdiğimi hissettiriyordu ve karanlık çöktüğünde defterimle yapacağım sohbetin heyecanı başlamıştı. Midemdeki ağırlığı hissetmeye başladığım için şehrin dışındaki bahçelerin arasından doğa yürüyüşüne çıktım. Kuş sesleri, sıcak havayı def eden hafif serin rüzgâr ve rüzgârın getirdiği çiçek kokuları, küçük şırıltılarıyla kulağımı okşayarak akan sular ve doğanın sesine tempo tutmuş ayak seslerimle birlikte dizlerim sızlayana kadar yürüdüm. Yürüyüş esnasında düşüncelere dalarak sorunlarımı halletmek istiyordum ama hiçbir şey düşünememiştim. Bir şey düşüneceğim anda başka bir şey, beni düşün diyerek odaklanmama engel olmuştu. Mutlu gibi yaşarken ruhuma o kadar sorun biriktirmişim ki hangisini düşüneceğim diye kararsız kalmıştım. Sanırım mideme sıkışan ruhum bu yüzden daha çok ağrı veriyordu. Sorunlarımı toparlayabilsem defterimi de bu sorunlarımla birlikte dolduracaktım. Sonuç olarak başarısız bir şekilde biraz alışveriş yaparak evime dönmüştüm. Hava kararmaya başlarken yorgunluk hissimle kendimi yatağa attım. Yatağa girerken tam anlamıyla depresyona girdiğimi hissetmiştim. Bir karar verdikten sonra hedefime ulaşmamın mutluluğunu gizlice yaşamıştım. Bunu ruhuma işlersem depresyondan çıkar diye düşünmüştüm. 

Zaman kavramıyla aramın bozuk olmasından dolayı sınav haftasının başlayacağını da unutmuştum. Sınav haftasının geldiğini depresyona girdikten sonra fark ettiğim için depresyondan çıkmam gerektiğini düşündüm. Zamansız bir depresyona girmiştim. İlk defa aldığım kararda başarılı olduğumu hissetmem de böylece kısa sürmüştü. Aslında kararımda başarılı olduğumu fark ettiğimde sorunlar çıkacağını düşünmeliydim. Sınavların sonucunu pek önemsemesem de en azından çalıştım diyebilmek için çalışmam lazımdı. Çalışmam için de bu depresyondan çıkmam gerekiyordu. Depresyondan çıkmak ise kolay gözükmüyordu çünkü yatağımın içinde defterime bir şeyler yazarak şarkılar eşliğinde kendi kendime konuşmak çok daha cazip geliyordu. Aklım, çıkmam gerektiğini bağırırken kalbim “Kal, böyle iyi.” diyordu. Girerken çıkacağımın kolay olmayacağını bilsem girmezdim ama bunun için geç olmuştu. Her zaman kalbimi dinliyorum diyerek bu kez aklımı dinlemek istedim. Böylece depresyondan çıkmam için hızlı bir yol denedim. Google, bu işi halleder diyerek “Depresyondan nasıl çıkılır?” yazdım. Soru işaretini, Google’a yazarken kullanmadım. Yine de soruma cevaplar yöneltti. Başaracağım, diyerek kararlı bir şekilde en fazla beş maddede depresyondan çıkacağımın garantisini veren bir sitede buldum kendimi. Okumadan önce uzunluğuna baktım. Kısaydı. Aradığım şeyi buldum diyerek ilk maddeden başladım.

Geleceğe bakış açımı değiştirmem gerektiğini, olumlu şeyler düşünmem gerektiğini söyleyen ilk maddeyle anlık bir değişimin içerisine girdim. Gelecek konusunda sınav haftasından ileriye gidemediğim için sınavlarımı düşünüyordum. Bu düşüncelerden kurtularak çalışacağım ve hatta başarılı bile olacağım diyerek kendime telkinlerde bulundum. Bu düşünceleri yatağımın içerisinde yaklaşık bir iki dakika içerisinde gerçekleştirdim. Kısa düşüncelerimin sonunda “Ayrıca çalışmam için de bu depresyondan kurtulmam gerekiyor.” demiştim. O anda hâlâ depresyonda olduğumu fark ettim. Midemdeki ruhumun verdiği sızı devam ediyordu. Bu cümleyi hâlâ kuruyorsam bu madde benim için faydalı olmayacaktır diye düşündüm. Beş madde olmasının verdiği rahatlıkla ikinci maddeyi uygulamalıyım diyerek ikinci maddeye hızlı bir geçiş yaptım.

Meyve, sebze ve baklagillerle bir diyet yapmam öneriliyordu. Diyet konusunda hiç iyi olamadım şimdiye kadar. Yememden hiç kesmeden bir şekilde kilolarımı dengede tutuyordum. Baklagiller kelimesini söylerken bile tiksiniyorum. O yüzden üçüncü defa aynı kelimeyi tekrar etmeyeceğim. Aklıma iğrenç espriler geldiği için bu sözcükten uzak durmayı, okuyucu sağlığını düşünerek tercih ederim. Sebzelerle de pek aram yoktur. Aslında sebzelerle aramı bozan domates oldu. Ne zaman bir sebze yemeği olsa domates bir şekilde kendine yer bulur. Ağzını yayarak "Hocam, ödev vardı." diyen öğrenci gibiydi domates. Ödevini yapmayan öğrencilerin o çaresiz bakışları, domatesin yanında solarak kalmış diğer sebzeler gibiydi. En sevdiğim misafirlerim gelmişken ve onlarla güzel zaman geçireceğimi düşünürken gelen davetsiz misafir gibi yemeğin içerisinden domates çıkar. Davetsiz misafir, sevdiğin misafirlerim gittikten sonra gider ve giderken de misafirlerim hakkında “Çok soğuk insanlarmış.” yorumunu yapar. Domates de sebze yemeklerinin sonunda “Ne yedim ben?” dedirtecek şekilde ortaya çıkar. Ayrıca domates, yemeğin içinde kabuklu mu yoksa kabuksuz mu olmalı diye düşünürken tamamen kendinden vazgeçiriyor. Bir duruşu yok domatesin. Biber, kabuk derdi olmadan yenilebilir ama onda da acı mı tatlı mı diye karar sorunu çıkar. Marul, salatanın içerisine doğranıp mı girmeli yoksa bir ekmek gibi çiğ köfteyi mi sarmalı? Salatalık, yöreden yöreye birçok isim almıştır ve dolma da yapılır sade de yenilir. Ayrıca salatalık, salatadan mı türemiştir yoksa salatalık küçülerek çoğu salatanın içerisine girdiği için salatalığın kısaltılmasıyla mı salata oluşmuştur? Birçok soru ve kararsızlığa yol açan sebzeler, sadece domatesin değil genel olarak sebzelerin bir duruşu olmadığını düşündürüyor. Oysa meyveler öyle mi? İçlerinde en sevdiğim de meyvedir. Bu yüzden meyvelerle bir diyete girmek mantıklı ama ilkbaharın ortasında meyve bulunmaz ki. Gündüz vakti eve dönüşte manava uğramıştım ama elim boş döndüm. Portakallar, soluk soluk bakıyor insanın yüzüne. Hangi soğuk hava deposunda yıllanmış olduğunu bilmediğim armutların da portakallardan pek farkı yoktu. Çilekler öyle hormonlu ki kafam kadar olmuşlardı. Muzlar, yeni gelmiş ve taş gibi duruyorlardı. Karpuz sorduğumda manavdaki ağabey, “Karpuz olur mu, bu zamanda? Bulunur ama hep hormonlu. O yüzden getirmedim. Birkaç haftaya çıkar. Bulamazsın buralarda iyisini.” derken kolay gelsin diyerek çıkmıştım. Bu üçlemeden de fayda gelmeyeceği kanaatine vardığımda yine de pes etmek yok diyerek üçüncü seçeneğe geçtim.

Kendinizi bir grup ile özdeşleştirin yazmışlardı. Yalnızlığımla mutlu olabilen birisiyim bu yüzden mutluluğuma gölge düşürmek istemem diye düşündüm. Bu seçeneği geçecekken altında yazanlar, yerel bir grubun üyesi olmaktan bahsediyordu. Bir oh çektim ama ben bunu da çok denedim daha önce diyerek yüzümü bir hüzün sardı. Belki de yorganı tamamen suratıma çektiğim için böyle hissettim. Ne zaman bir grubun parçası olsam kendi hayatımın sorumluklarını unutarak o grup için birçok sorumluluğu üstlendim. Başarılı veya başarısız olmayı düşünmeden o sorumlulukları yerine getirmeye çalışırken kendi hayatımı unuttum. Bu yüzden yeniden bir grubun üyesi olamazdım. Ayrıca ne zaman bir grubun içerisinde olsam o grubun kalıplaşmış kişilikleriyle bir tutuldum. Farklı düşünsem bile insanlar, sen onlardansın diyerek dinlemiyordu bile. Zamanla da gerçekten o kalıplar içerisine giriyordum. İnsanların kendinden farklı olanı kabul edememesinden dolayı bir grubun üyesi olmak da istemiyorum diyerek bu maddeyi de eledim. Hızlıca dördüncü seçeneğe geçmek için yorganı suratımdan attım.

     

Günlerdir uzak olduğum ve depresyona girdiğimi fark ederken neredeyse tamamen uzaklaştığım sosyal medyadan uzak kalmamı söylüyordu. Bir an ben zaten yapıyorum bunları diye bağırmak gelse de içimden sükûnetimi korudum. Yorganı kafama geçirmeden son seçeneğe yönelirken bir elimle de midemi okşuyordum. Ağrılar artmaya başlamıştı.

Son seçenek, psikolojik destek almamı öneriyordu. Bunu görünce ilaç saatimin geldiğini hatırlayarak “Yine mi antidepresan? Psikolojik destek değil, antidepresan desteği deseler daha iyi olur. Ben kendi kendime çıkmak istiyorum bu depresyondan.” diye söylene söylene ilacımı almaya gittim. İlaç kutumun üzerindeki Antidepresan yazısının altındaki “Tok” yazısını gördüğümde mide ağrımın sebebini anlamıştım. Mideme sıkışan ruhumun verdiği tokluk hissiyle gün boyunca hiçbir şey yememiş olmam ve aslında aç karnına içtiğim antidepresan mide ağrımın sebebiydi. Midemin ağrısı, aç karnına içtiğim ilaçsa ben depresyonda mıydım, bilmiyorum.