1- Öncelikle merhabalar. Nasılsınız?


İyiyim… Yoğun bir dönem yaşıyorum. Ama açıkçası bu yoğunluk daha iyi hissetmemi sağlıyor. Biraz da dünyanın şu anki halinden uzaklaşıp edebiyata kapılma şansım olduğu için şanslıyım sanırım.


2- Sizi kısaca tanımak isteriz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?


Yaklaşık 15 yıldır düzenli olarak edebiyat eleştirisi yazan hevesli bir amatörüm. Son üç yıldır freelance editör, atölye yürütücüsü olarak çalışıyorum. 2011’den bu yana BirGün Kitap’ın editörlüğünü yürütüyorum. Aynı zamanda Litera Edebiyat internet sitesi, Ayrıntı Dergi ve Edebiyat Atölyesi dergilerinin yayın kurulu üyesiyim. 


3- Sizi tanıdığımıza memnun olduk. Günlerdir aklımı en çok kurcalayan soruyu hemen sormak

istiyorum. Hem editör hem eleştirmen hem de yazarlık yapıyorsunuz. Hangisi daha zor sizce?


Hepsinin kendine göre zorlukları var. Başkasının metni üzerine çalışmak çok öğretici bir süreç ama kimi zaman yorucu olabiliyor. Çok vakit alan, hakkıyla yapıldığında bedensel anlamda da hırpalayan bir tarafı var editörlüğün. Üstelik maddi anlamda getirisi yok denecek kadar az. Bazen, özellikle freelance editörlüğün ve çevirmenliğin deli işi olduğunu düşünüyorum. Kurmaca konusunda bir şeyler söyleyecek kişiyim desem yalan olur. Uykuya yatmış bir iki senaryoda kalem oynattım sadece. O süreçte deneyimlediklerimi merak eden çıkarsa şunu söyleyebilirim: Kendimi kurmaca yazarken editörlüğe göre daha rahat hissediyorum. Anlatacaklarımın omurgasını belirledikten sonra sadece bana ait olan dünyaya adım atmak büyülü bir deneyim. Eleştiri ise benim evim gibi. Çoğu yazıyı çok dar zamanlarda, yumurta kapıya dayanınca yazdığımı itiraf etmeliyim. Kimi zaman çok saçma hatalar da yapabiliyorum. Ama genelde, o kadar hızlı yazmama rağmen içime sinen metinler kaleme alıyorum. 


4- Yazarlık ile ilgili atölyeleriniz var, dersler veriyorsunuz. Yazarlık öğrenilebilir bir şey midir? Yazmak isteyen herkes yazar olabilir mi?


Tersten yanıtlamaya başlayayım sorunuzu: Yazmak isteyen herkes yazabilir. Ayağınızla topa vurduğunuzda futbolcu olamayacağınız gibi yazınca da yazar olmuyorsunuz. Ama bu sizin o topa vurmaktan geri duracağınız anlamına gelmiyor. Yazdıklarımızın okunabilir metinlere dönüşmesi ise belli bir seviyeye ulaşmakla mümkün. Bunun için yetenek, sezgi, okumaktan kaynaklı deneyime ihtiyacımız var. Fakat yeterli olur mu emin değilim. Çünkü özellikle kurmacada temel öğe ve kavramların içselleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda ya yazılanlara bakarsınız ya da bunları konuşabileceğiniz bir topluluğun içerisinde yer alırsınız. Eskiden bir edebiyat kamusu vardı ve bütün bunlar hakkında sohbet edebileceğiniz ortamlarda bulunabiliyordunuz. Usta yazarlarla yazar adayları bir araya gelebiliyor edebiyat hakkında tartışabiliyorlardı. Bir çeşit okuldu bu ortamlar. Neredeyse son otuz yıldır bu kamunun dağılışını izliyoruz ne yazık ki. Diğer bir husus yeteneğin gereğinden fazla önemsenmesi bence. Evet yazmak biraz da yetenek işi ama sadece yetenekle bir yere varamazsınız. Sürekli kendinizi geliştirmeli, bıkmadan usanmadan, efsaneden ibaret olan ilham perisini beklemekten vazgeçmelisiniz. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Evet yazarlık öğretilebilir bir şey. Bence herkes yeterli teorik donanım ve tükenmez bir çalışma azmiyle yazar olma şansına sahiptir. Ama bu yolun uzun ve meşakkatli olduğunu unutmamalıyız. 


5- Eleştirmen Doğuş Sarpkaya’ya göre, bir yazının olmazsa olmazı nedir? Yani neleri barındıran yazı iyi bir yazıdır?


Bir yazının olmazsa olmazı derttir. Bir yazının derdi yoksa, o yazıda okunacak bir şey bulamıyorum açıkçası. İster dört başı mahmur bir makale ister 3000 vuruşluk kitap tanıtım yazısı kaleme alınsın, her koşulda bir merkezi temaya, o yazının sahibinin düşüncesini öğrenebileceğimiz bir kıvılcıma ihtiyaç duyarız. Neleri barındıran yazı iyi bir yazıdır sorusunun cevabını bu röportajın sınırları içinde vermemiz mümkün değil. Uzun hikâye anlayacağınız ama şunu söyleyebilirim: Bir yazıda bir eseri tümüyle kapsamamız mümkün değil. Onun için o kitaba, resme, heykele ya da filme nasıl yaklaşacağımıza karar verip yazmaya başlamalıyız. İkincisi Roland Barthes’ın söylediği gibi hiçbir zaman eser sahibinden daha zeki olduğumuz yanılgısına düşmemeliyiz.


6- Kitap dosyası hazırlarken nelere dikkat etmemiz lazım?


Gerçekten içinize sindiğini hissetmeden metinle vedalaşmamalısınız. Vedalaşamamayı da travmatik bir deneyime dönüştürmemeliyiz. Dosyayı yolda düzülecek bir kervan olarak görmemek lazım. 


7- Dosyamızın, yayınevlerine göndermeden önce bir editörün elinden geçmesi şart mı?


Her koşulda ikinci bir gözün görmesi önemli. Dosyamızı tamamlarken kendi metnimize çok yaklaşırız ve bu yaklaşma bir süre sonra körleşme yaratır. Bu körleşmeden kurtulmanın bir yolu metni uyutmaktır. Böylece kendi metnimize eleştirel yaklaşma şansımız olabilir. İkinci yöntem ise metni ikinci bir göze okutmaktır. Editörün görmesi şart mı? Emin değilim. Editörün müdahalesini istemeyen yazarların metinlerini yayımlanmadan okutmak konusunda isteksiz olduklarını biliyorum. Onun için kesinlikle editör bakmalı diye bir şart yok. Fakat bence kesinlikle gerekli.


8- Peki editör Doğuş Sarpkaya’ya göre, tanınmamış bir yazar, özellikle bilinen yayınevlerinden nasıl kitap çıkarabilir? Neler önerirsiniz?


İnatla dosyalarını göndersinler. Güçlü metinlerin her zaman değerini bulacağını düşünüyorum. Her yayınevinin yeni dosyaları okuyan ve değerlendiren bir ekibi var mı peki? Bu konuda da emin değilim ne yazık ki. Dosyalara geri bildirimleri aylar sürdüğü de bir gerçek. Onun için sabırlı olmalıyız. 


9- Günümüz yazarlarından kimleri takip ediyorsunuz? Mutlaka okunmalı dedikleriniz kimlerdir?


Kitap eki editörü olmanın iyi tarafı günceli takip etmenin zorunlu olması. Aslında kendi dönemimden pek çok yazarı takip ediyorum. Özellikle 2000’li yıllar öykücülüğünün edebiyatımızın umudu olduğunu düşünme eğilimindeyim. Bununla ilgili de yazmıştım zaten. Ayrıca 2010’lu yıllarda Türkiye’de roman ile ilgili de bir yazı var. Her iki yazıyı da burada paylaşayım: 


https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2019/11/07/1950-kusagi-gibi-direngen-ve-inatci-2000li-yillar-oykuculugu


https://www.literaedebiyat.com/post/umudu-edebiyatla-buyutmek-mumkun-mu


Son zamanda merakla beklediğim kitaplar ise Ahmet Büke’nin Deli İbram Divanı ve Faruk Duman’ın Sus Barbatus 3’üydü. Elimin altında ise Vuslat Çemkerten’in, Ekin Deniz Kuzu’nun ve Zeynep Tuğçe Karadağ’ın kitapları var. İlk fırsatta okumayı umuyorum üçünü de.


10- BuBi' Sanat platformunu takip etme şansınız oldu mu, sitedeki okur ve yazarlar için neler söylemek istersiniz?


Ne yazık ki olmadı. Onun için ne desem boş konuşmuş olacağım. Fakat her mecranın değerli olduğunu düşünme eğilimindeyim. İnsanların özgürce yazabilecekleri platformların çoğalması gerektiğine inanıyorum.


Bizlere zaman ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalın.




Hazırlayan: Burak Akbaş