Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken.

Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, az gittim uz gittim.

Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lâle sümbül biçerek; soğuk sular içerek, ayla ayla bir güz gittim.

Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim? Gide gide bir arpa boyu gitmemiş miyim?

Natal – matal martaval, işte size duyulmadık bir masal.


...


Dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş güzellikte bir bahçede rengarenk güller misler gibi kokarmış.

Bahçenin en güzel gülü ise gece kadar kara bir tek gülmüş. Diğer güller güzelliğine imrenir ama bir şey demezmiş. Sadece zarif görüntüsü değil, kokusu da etkilermiş herkesi bu gülün. Yağmur yağar, rüzgar olur, mevsimler değişir ama bu gül sapasağlam büyür dallanır budaklanır gidermiş. İnsanlar, kuşlar, böcekler bahçeye ziyarete gelir, en çok da dillere destan bu güle bakmak, kokusunu duymak isterlermiş. Her gelen nazikçe koklar, sever ya da izler sonra da gidermiş. Bazen bir gelen bir daha gelir bazen gelenler bahçede biraz konaklar bazen de hemen giderlermiş.

Gül, bu sayede nerdeyse hiç yalnız da hissetmezmiş.

Bir kış günü, herkes gittikten sonra bahçeye biri gelmiş. Bilinçlice değil de rastgele gelmiş ve sığınacak bir yer arar gibi bakınırken güllerin arasına dalıvermiş. Bahçenin güzelliğine kendini kaptırmış, öyle salına salına yürürken gözü bu güle takılmış.

Hayatında hiç görmediği güzellikte bu güle doğru yaklaşmış.

Adım attıkça daha da belirginleşen zarafeti ve aklını bir büyü gibi karıştıran kokusunu algılayan bu yabancı, o an yıllar önce cebinden düşürüp kaybettiği Aşk'ı bulduğunu anlamış.

Adeta aklı başından uçup gitmiş ve kendini unutup oraya gülün yanına oturmuş. Kendi alamadığından öylece durmuş. Gece ilerlemiş, yabancı hiç durmadan bir şarkı mırıldanmış da mırıldanmış. Gecenin derinliğinde bu şarkı dünyanın en güzel şarkısı gibi gelmiş güle... Yabancı mırıldanmış, gül dinlemiş. Hiç bitsin istememiş ama tepki de vermemiş. Öyle hemen kendini bırakmasınmış hele ki bir yabancıya! Yabancılar zalim olurmuş bildiği, kıymet bilmez hiç nazik davranmazlarmış. Bu yabancı da nasılsa gece sığınmak üzere gelmiş sonra da gidecekmiş.

Hem sonsuza dek bir gül ile ne işi olabilirmiş? Doğru değilmiş.

Bu yüzden durumu kabullenip gecenin tadını çıkarmış. O gecenin tadı bir daha hiç geçmeyecekmiş ama daha değilmiş.

Saatler, aylar, mevsimler süren bir gece sürdükten sonra sabah olmuş, yolcu artık gitmiş.

Yabancı gitmiş ancak o gecenin tadı hiç geçmemiş ve dinlediği o şarkı hiç silinmemiş.

Rüzgar estikçe yankılanmış sanki... tıpkı o serin kış gecesindeki gibi.


***


Kendisi dışarda, aklı içerde kalmış bir yabancı.

Kendisi içerde, aklı dışarda kalmış bir gül...

Günler birbiri ardına devam etmiş...


***


Gül, bir umut ya o yabancıyı beklemiş. Elinde olsa o gidecekmiş ama bu mümkün değilmiş bu yüzden öylece beklemiş durmuş.

Yabancı gelmemiş.

Gerçekliği sorgulayıp, bütün bu hissettiklerim hayal miydi acaba diye düşünüyormuş gül... Yabancı ise ne yapar, ne düşünür ve ne hisseder bilinmez...


***


Saatler, aylar, mevsimler süren bir gece sonra gül artık beklemekten bıkmışken bir de ne görsün!

Yabancı! Geliyor!

Son derece hırpani, yorgun görünümüyle ağır ağır adımlarla ona doğru geliyor! Bir şeyler farklı gibi... Sanki eksik?

Heyecandan bayılacak gibi hissetmiş gül. Nasıl bu kadar bağlandım diye hayretler içerisinde ona doğru gelen yabancıyı izlerken mutluymuş ama aynı zamanda içten içe son derece öfkeliymiş terkedildiği için.

Yabancı yaklaşmış, yaklaşmış ve gülün yanına çöküvermiş... Gece yine ilerlemiş, yabancı dünyanın en güzel şarkısını mırıldanmış güle.

Nasıl da özlemiş!

Şarkı bittiğinde birden bire koparıvermiş yabancı gülü.

Gül ne olduğunu anlayamamış bile, canı çok yanmış. Kökleri toprakta, kendisi bir yabancının ellerindeki kutuda, öylece kalakalmış. Üç gün ağlamış sessiz sessiz, toprağını, bahçesini, dünyanın en güzel şarkısını düşünüyormuş. O şarkıyı dinlediği mevsimi...

Yabancı, onu; dünyanın en güzel gülünü, şık bir ''tabutta'' bir başkasına götürmüş.

Hiç anlamamış nedenini. Onun için tabut olan, şık bir kutuda ölmüş gitmiş gül.

sonrada bu masal kitabının arasında saklanmış.


Gökten 3 elma değil, 3 gül yaprağı düşmüş. Bu güzel gül bir düşmüş.