Günler Aylar Yıllar, Çağdaş Çin Edebiyatı'nın yaşayan en güçlü temsilcisi kabul edilen Yan Lianke'nin kaleminden çıkan, varoluşun ve mücadele ruhunun kitabın tamamına sindiği kısa ama etkili bir roman olarak karşımıza çıkıyor. Çin ve Uzak Doğu Edebiyatı'ndan çok az eser okudum fakat her okuduğumda daha çok yer vermeliyim diye düşünürüm. 


Uzak Doğu'nun kadim geleneğinde, insanın doğayla iç içeliği ve kendini ifade biçiminde doğanın ağırlıklı bir yeri olduğu aşikâr. Kitapta kuraklıkla sınanan bir bölge halkının orayı terk etmesi ve yetmiş iki yaşında, toprağından kopmak istemeyen bir köylünün kör bir köpek ve bir mısır filizi ile kurduğu bağ ve hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. İnsanın hayatta karşı karşıya kalabileceği bir ikilem: kalıp mücadele etmek ve her şeye rağmen umut etmek mi yoksa gitmek, başka imkan ve şartlar içinde var olmak mı? Hayatta kalma mücadelemizde etrafımızla kurduğumuz derin bağlar varoluşumuzun dayanak noktalarını oluşturuyor. "Edebiyatı bir direniş biçimi" olarak gören yazarın bulunduğu kötü şartlarla mücadele eden yaşlı bir adamın hikayesini anlatması ve umudunu bir mısır filizine bağlamasını farklı bir çok durum ve yoruma bağlamak mümkün. Bu yönüyle okur için oldukça ucu açık bir metne dönüşüyor. Kör köpeğin ya da mısır filizinin yerine dilediğiniz şeyi koyabilirsiniz. Müzik, edebiyat, sanat ya da tutkuyla bağ kuracağımız herhangi bir şey. Demem o ki; insan, hayatın zorlu koşullarını, kurduğu derin bağlarla ve inançla daha kolay aşabiliyor, hayatını daha anlamlı hale getirebiliyor. 

Ufacık bir kıvılcım bir ormanı yakabileceği gibi ufacık bir mısır tanesi de bir araziyi yeşertebilecek ihtimali sırtında taşıyabilir. Umudu, mücadeleyi ve direnişi insanın yeryüzünde var olma, kök salma arzusunu en çıplak en dolaysız haliyle anlatan Yan Lianke aldığı Franz Kafka ödülü ile de kendini bu alanda ispatlamış durumda. Eseri dilimize kazandıran Erdem Kurtuldu çok duru ve akıcı bir Türkçe'yle kitabı okurla buluşturmakla kalmamış 2020 Talât Sait Halman Çeviri Ödülü'nü almaya hak kazanmış. Kitaptan birkaç alıntıyla sizi baş başa bırakmak istiyorum.


"İhtiyar bu hüzünlü sesle ayağının altından çıkan toprak rengindeki yalnızlığının sesini dinlerken kalbindeki boşluğun bu kurak dünyadan çok daha uçsuz bucaksız olduğunu fark etti."


"Ayın battığına inanmazsan yıldızların parlaklığını da göremezsin."


"Yetmiş iki yaşındayım diye düşündü ihtiyar, benim geçtiğim köprüler sizin yürüdüğünüz yollardan daha uzundur."


"Yetmiş iki yaşındayım üç gün boyunca yürürsem ölürüm zaten. Öleceksem köyümde öleyim bari."