Anlatmamı beklediğinin farkındayım doktor bey,

Fakat bir şeyler oldu ve anlatma yetimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Hatta öyle ilerledi ki bu durum, yazmamı da etkiledi. Aslında ben hava elementiyim; yani işin açıkçası konuşkan, iletişim lideri bir burcun mümessiliyim. İşte sorun da burada başlıyor doktor bey. Hayat devam ediyor, insanlar konuşuyor ve olaylar silsilesi içerisinde tam kendime anlatacak bir hikaye çıkacakmış gibi oluyor ve içimden yaşlı bir adam ‘’Kime ne anlatıyorsun be oğlum?’’ tiradıyla isteğimi geri çekiyor. Çocukluğunu bitirmeyi unutmuş yaşlı bir adam gibi hissediyorum kendimi. Hal böyleyken sana gelmek yerine sayfalara zor varıyorum. Tek bir farkla, bu kez kesmeyeceğim. Tabii sen diyeceksin ki öz güven eksikliği olabilir, yok o iş hiç öyle değil. Benim hayallerimi az çok biliyorsun, rock star olacağım; bu hayali öz güveni eksik kimseler kuramaz. Benim tespitim sıkışmış düşünen sendromu. Ben mastürbasyon deyip gülenler içinde kalmış gibi hissediyorum. Kendimi övmeyi severim ama kendimi övmek için söylemiyorum, basit konuşmaktan çekiniyorum. Tolstoy diyorum doktor bey, Tolstoy amca daha 1880ʼli yıllarda söylemiş “İnsan sevgiyle yaşar,” diye. Ben uzun zamandır insan sevemiyorum. Ben lisede insan anlamaya başladıkça sevdim bu hobiyi ve araştırdıkça araştırdım, kendimce laboratuvar deneylerini bile istemsizce yaptım. Ama araştırırken kimse demiyor ki bunları öğrendikten sonra eskisi gibi devam edemezsin hayata diye. Ben kaldığım yerdeki kaldığım hayata devam etmek istedim. Öğrenmenin de bir bedeli olduğunu anlatan o kitaplar elime ulaşmadı (öyle bir kitap var mı bilmiyorum, yoksa ben yazarım). Şimdi kapitalist sistemin kurbanı olmuş, eski anarşist bir delikanlı olarak oturuyorum karşınızda. Özgürlüğün en büyük düşmanlarıyla, yani halinden memnun kölelerle birlikte günümün 1.25/3ʼlik bölümünü yiyorum. Acele ediyor, sistemde bir aksaklık yaratmıyor, sakallarımı düzenli kesiyor ve bol bol susuyorum. Hayır, su ihtiyacımdan bahsetmiyorum, ben ses çıkarmıyorum. Aşamadığım duvarların altında ezilmiyor ama karşı da çıkmıyorum. Fikir değişikliklerine uğradım. İnsanlar, hayat, inanç, sevgi, aşk, her ne olursa olsun. Kendime bir savunma mekanizması ve bir tanrı yarattım. Savunma mekanizmam özel olmadığımı yüzde yüz anlamıyla kavramak oldu. Seçtiğim inanç sistemi ile birlikte cuk oturdu açıkçası. Şimdi bak şöyle ki, ben bir insanım ve başıma gelen her türlü olayı tecrübe etmek için bu dünyadayım diye bir düşünce içerisindeyim. Karım aldatabilir, işim batabilir, sakat kalabilirim ve annem ölebilir (bunların hiçbiri olmadı) ve bunların hiçbiri bana özel değil; hayata özel olduğunu idrak ediyorum. Evet böyle söyleyince basit oldu ama böyle olduğuna inanmak meziyettir. Yani olan olayları basite indirgemek ve buna inanmış gibi yapmak kolay ama acıların içinden geçerken anının tadını çıkarmak, gün doğduğunda hayatın devam ettiğini zırvaladığın bir düşünce sistemi gibi bir şeydi. Tanrıma ‘’Yaradan’’ ismini verdim. Bir dinin lideri değil, bir düşüncenin kendisidir. Tek derdi evrensel yasaklara girmememi istemesi. Yani öldürmek mesela dünyanın her yerinde cezaya mahkum ederken “Boşuna değil kardeşim,” diyor. Tabii bu sadece insanla alakalı bir durum değil, yaşama saygı duymaktan geçiyor. Bir sivrisineği dahi öldürmemekten bahsediyor. (Yoga sutralarından alıntıları var.) Böylece zeminimi sağlama aldım ve sorgulama enerjimi daha başka şeylere yönelttim. Mesela çalışmak gibi…


Türlü insanlarla karşılaşıyorum çalışma hayatımda; adres yazmasını bilmeyenler, yanlış adres verip üstüne geç kaldığımı hatırlatanlar, sipariş verdiği yerde bulunmayanlar ve asansörsüz binalar gibi dertlerim var. Yani anlaşılacağı gibi kafası çok dalgın olduğundan adres ezberlemekte beceriksiz bir kurye. Şimdi sen bana gün içerisindeki zihin dalgalarını bırak da sadede gel diyeceksin.


Ben de sadede gelmek isterim ama sayfalardan başka dostu kalmamış bir adama döndüm iyice. Baksana doktor bey, yalnızlıktan sana hayatımı anlatır olmuşum. Benim sana sorunlarımı anlatmamı bekliyorsun ama ben gün içerisindeki zihin dalgalarımla seni boğuyorum.


Sen şimdi bana sosyalleşmem için tavsiyelerde bulunacaksın; bana balık tutmayı öğretme doktor bey, ben denizin ta kendisiyim. Bende elitist bir yalnızlık var. Benim arkadaşım yok değil, elbette var fakat insanlara laf saydırmaya başlarken kendini es geçmişler. Kendini sevmeyenler sevgi nedir bilmez, der akıl hocalarım, ben de bunu böyle bilirim esasında. Hayalleri araba almak, alışveriş yapmak, refah içinde yaşamakken yaşadığı dünyaya, yardıma muhtaç insanlara aldırmayan insanlar benim sevgime layık değiller! Yıldız Hanım gibi ‘’Sizden nefret ediyorum ama siz olmasanız canım sıkılır.’’ gibi sözler de sarf etmek istemiyorum. Fazla dürüstüm, kız arkadaşım da olmuyor. Hep o evrensel yasaklar... İçerisinde yalan söylemek de yok; patronuma bile yalan söylememek için bugün tişörtümü giymediğimden prim kesintisi tehdidi aldım. Annem yoktu, yıkatamadım demek çok kolay ama diyemiyorsun. Neyse bir dahaki dünyada kralım be oğlum, samtaymmsss, samtayms tabii ya…


Neyse konumuza dönelim, evet yalnızım ama yalnızlığımdan pişman değilim. Çevremdeki rast gelmiş arkadaşlıklarımı sürekli dezenfekte ediyorum. Eminim bunu yapmadığımda daha mutsuz olacağım…

Yarın mesai var.

Bayramın birinci günü, bu arada kurban cinay''et''tir. 

Saat: 00.40