odan bir hap gibi yutar seni

başında hep o tanıdık ağrı çilesi

için döner durur

kendi yüzüne tükürür

sesin eğilir

ve kamçılar acı yüzünü

hınçla atlayıp 

kaçıp gitsem desen de

her yol çıkmaza dönüşür

kendinden kaçamazsın


lakin tüm istediklerine olsan da sahip

sonunda uyanırsın berbat rüyandan

o yıllardır hayalini kurduğun

uzun ağaçlı bahçelerin

ve sabahları öten tavukların 

taze sıcak yumurtaları

günaydın demiyor işte hiçbiri

için aymamış ki senin


sen değil misin be adam

her daim sırt büken sevgiye

sayısız odalı müstakil evinin

o yavan salon koltuğunda

buz gibi asık suratınla 

tüm bunlara yabancı bir yüz gibi

dudak açıp sarhoş olan

ah gözlerinden dökülen o sular

dolduramaz ki kederini

ve için kor gibi yansa da 

yine de ısınmaz bu köhne evin


senin gibilerin imdadına

yetişmez hiç bir sevgi

şüpheye yer vermişsin hep

ve sözlerinin arasına çadır kurmuş

yabancı hisler senfonisi

aklını kaşıyan düşünceler 

düşman kesilmiş iç huzuruna


sesinin belirsiz renkleri

saçlarına üşüşen akların karamsarlığı

titreyen ellerinin çatlamış kalın derisi

hepsiyle yaşamak zorundasın artık

hepsi dinmez bir sonbaharın kelepçesiyle

bu odana bağladı seni.