Az önce kafa atıp çatlattığı aynada, kapanmaz bir yarayı andıran yüzünün kendi hâlinde kalışını sindirmeye çalışıyordu.


Soğuk bir topraktan dirilen varlık gibi yüz hatlarında gezinen acıyla ruhunun derinliklerini adımlıyordu. Garip bir hüzün dolanıyordu aynadan damlayan kanında. Benliğini tüketmenin eşiğindeyken merhaba dediği herkes çoktan beridir ölüydü.


Aklının içini dolduran o acının ağırlığıyla birden yere yığılıp kaldı. İçine düştüğü rüyada kaybolmaktan mutlu olmaya başlamış ve defalarca mutluluktan yüzü her yere bulanmıştı. Mutluydu ama çoğu zaman gülemiyordu. Artık içindeki gülmesine engel olan "şeyden" kurtulmak istiyordu.


Kesintisiz bir baş ağrısı ile ayağa kalktı, o şeye artık katlanamıyordu fakat aynanın önünde durmuş, yıllar geçse bile tek bir çiçek dahi açamayacak çatlamış toprağı andıran gözlerinin içiyle konuşurken bu pek mümkün olamıyordu. Oysa az önce mutlu olan da yine kendisiydi.


İçinden derin bir ''Oof'' çekti ve rüyasından ter içinde uyandı. Yatağından kalkıp hemen aynanın karşısına geçti ve günlerdir çektiği iç sıkıntısı, aynadaki pürüzsüz yüz hatları karşısında önemini kaybetti. Bir başka deyişle o şeyden kurtulmuştu.