Düzenin içinde sıkışıp kaldım. Düzenli uyuyor, düzenli yiyor, düzenli etkinlik yapıyor, düzenli devam ediyorum. O kadar düzenliyim ki, hangi günde olduğumu unutuyorum, düzen devam etmeli. Sık sık memleketimi özlüyorum, memleketle alakası olduğunu zannetmiyorum. Yalnız ve hapis hissediyorum. İkisininde sadece zihnimde olduğunu biliyorum. En azından zihnimin içinde birisi daha olsaydı diyorum. Bir rüya bile görmüyorum. Yaşam kurmaya çalışmaktan hayale vakit ayıramıyorum. Hala alamadığım buzdolabını düşünüyor, alsam kullanımının benim için olmadığını fark ediyorum, yine de büyük bir arzuyla istiyorum. Kulaklarım çınlıyor, hangi taraf iyiydi artık onu bile bilmiyorum. Kıvrılıp bir taş oyuğuna ağlaya ağlaya eriyip gitmek istiyorum, herkes her şeyi biliyor gibi davranıyor, kimsenin bir şey bilmediği dışında bir şey de bilmiyorum. En azından ben bilmiyorum demeye cesaret ediyorum, bununla övünerek cesaretin güzelliğini yok ediyorum. Hapis konusuna gelince, tabii ki bağlı değilim zincirlerle, keşke diyebilirim bu düşünceye, ahlaksal bir hapishane, ahlak deyince aklınız çalışmasın hemen cinselliğe, nezaket ve merhamet hapishanesi burası. Başka duygu öğretmemişler, merhametten sur örmüşler zihnime, ah bi çökse, yalnızlığı geçmese hapsi geçse. Ya da boynumdan şu ip çıksa, nefes alsam arada, çırpınıyorum tavanda. Kimseye diyemiyorum da, kimse bilmek istemiyor ki diyeyim, ya kulaklarını tıkarlar ya da beni nankörlükle suçlarlar, nasıl diyebileyim? Kahretsin saati geliyor gülüp eğlenmenin, gözlerime buz süreyim.