Her Tür İlişki Bir Sınır Mücadelesidir

İki insan birbirine yaklaştığında sınır komşusu olurlar ve bir savaş başlar. Atalarımız boşuna dememiş “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.” Daha güçlü olan diğerinin topraklarına girmek ister.

Komşuyla paylaşmak iyidir; mesela onun tavuğu yoksa bizim tavukların yumurtasından ona verebiliriz ya da ağaçlarımızdan topladığımız meyveleri paylaşabiliriz. Ama insan nefsiyle yaratılmış bir varlıktır ve kendisine verilenle yetinmez, sınırlara saygı duymaz, muhakkak şansını dener, daha fazlasını ister.

Bu yeni gelen komşu bizi o kadar mutlu etmektedir ki onu kaybetmek ve kırmak istemeyerek ona bir miktar toprak veririz. Böylece o topraktaki ağaçlarımız da diğerine geçer. Ağaç sayımız toprak miktarıyla beraber azaldığından, ürünümüz de azalmıştır. Ama verdiklerimiz diğerine yetmez. Bir kere istediğini almıştır. Bir zaman sonra ikinci bir hamle yapar. Onu durdurmak için hâlâ bir şansımız vardır ama kaybetme korkusuyla biraz daha toprak verip sınırlarımızı geri çekeriz. Bu oyun bir süre böyle devam eder. Ta ki komşumuz bizim bütün topraklarımızı ele geçirinceye kadar.

Sonunda ne mi olur? Komşumuz bizden sıkılır, ona yeterince toprak veremediğimiz için öfkelenir, bizi sıkıcı ve yetersiz bulur. Tüm bahçemiz içindekilerle beraber ona geçtiğinden, artık ona ağaçlarımızdan meyve ikram edemeyiz, mis kokulu çiçeklerimiz, yumurtasını topladığımız tavuklarımız yoktur. Aslında komşumuz bizim tarafımızdan yetiştirilen mis kokulu çiçeklerimize hayran olmuştur, topraklar onun eline geçince çiçekler solmuş, hayvanlar telef olmuş, ağaçlar kurumuştur. Biz böylece topraksız, aç ve diğerinden gelen bir parça kırıntıya bile muhtaç hale gelirken komşumuz ise işgal edecek yeni topraklar aramaya çıkmıştır.