The marks humans leave are too often scars.

-John Green

Sıradan bir Cumartesi gecesi, saat 03:54

Ve ben yer almak istemediği halde söz hakkı tanınmayıp üçüncü dünya savaşına yollanmış

Yorgun bir ömrün geride bıraktıkları gibiyim,

Bombalar patlıyor, vücudum delik deşik, kalbim yorgun, fakat ben burada değilim;

Sanki hiç bitmeyecek bir savaşın ortasında zihnim, her gün savaş sonrası ptsd ile var oluyor

Fakat ben hep gerçek bir aşkın buluştuğu vadideyim…

Neden bu şiiri yazıyorum ondan bile emin değilim, belki gerçek bir şeyler hissettiğim

Belki de şimdi yazarken en çok hissettiğimi sandığım için

Kendime bile belli etmeyi sevmem oysa acı çektiğimi, birisine açmak şöyle dursun.

 

Bahsi savaştan açarak acımı yükseltmeye ne gerek,

Elime silah alıp askerde bir poz bile vermemişken,

Ben savaştan ne bilirim, yanı başımda insanlar can harbi verirken.

 

İnsan, bir paket sigaradan çıkan ilk dalın o sarı kısmı olduğunu sanır,

Yaşam tükense bile kırılmayan;

İnsan bazen dünyayı tanımaz da kendini dünyadan sanır,

Bazen sandığıyla kalır, bazen içinde dünyanın saklı olduğu bir sandık

Kendi arka bahçesinde kırılır.

 

Hayatımı düşünüyorum kanlı bir sabahın en sıradan saatlerinde,

Kimseye düşmanlık beslememiş, kavga bile etmemiş ben

Nasıl böyle bir durumda bulurum kendimi

Sinirlenmekten bile haz etmezken?

  

Hayallerin bitimsiz sularında yolumu kapattığını sanan iki kütük mü

Bunun cevabı, bu mudur bu engin varoluşta bile insanı yerinden alıkoyabilen,

Öyleyse bile bu kirli suları anlayamamış olmak sanırım insanı yaralayan;

İnsan yaşamın küçük, hırpalayıcı yanlarını dikkate almadıkça daha da mı

Hemhal olmak zorunda kalır onlarla, bu mudur kuralı coğrafyanın,

Hep mi sahipli girdaplar, hep mi bir yerçekimi…

 

Zaman bedenimde damlıyor karanlık ölüm vadisinde,

Her darbede insanın kötücüllüğüne acıyorum;

Uzun bir sürecin kör talihi el yordamıyla dünyaya şekil verirken

Kırılan hep yaşamın gövdesinden usulca büyüyen dallar oluyor,

Açılabildikleri ölçüde meyve veren ve nefes alan;    

Ölümün gölgeleri içinde sinsice yürüyen adımlarsa sanki hep yerinde,

Dünyayla birlikte sürekli geçmişe dönüyor.

 

Simgelerin, zanların, kalanların ve egoların uzayda ilerleyen devridaiminde

Birkaç imge, birkaç gerçek, birkaç idrak,

Tüm bu keşmekeşin içlerine hapsolmuş hissettiğimde

Hep yıllarla düştüğüm çaresizliğe şaşıyorum;

Bir dal sigaram mı var, şanslıyım.  

 

Sistem ilerlerken insan hareketsizliği algılıyor,

İplerinden habersiz bir kukla gibi yaşadığını yaşıyor;

Kim yönetiyor, kim yön veriyor,

Kimler gerçekten farkında, kimler rolünü benimsemiş…

 

Kozmos, galaksi, güneş sistemi, toprak, hava, su…

İnsan aslında eski, kırık bir sandıkta açıp gözlerini

Bir vadide suya bırakır yüreğini.


fotoğraf: Roger Fenton