Evde bir ses olsun istedim, radyoyu açtım. Bir sürü istasyonu es geçtim ve doğru melodiyi aradım durdum. Sanki hayatımda eksik olan tek şey herhangi bir tınıymış gibi… Sonunda durdum ve en azından bir eksikliği daha tamamladım diye düşündüm. Hava kapalı, sıkıcı ve griydi, yadırgamadım. Benim için güneşli günlerin çok uzakta olduğunu biliyordum. Hayatımın meltem rüzgarları çok çabuk esti. Farkına varamadım. Belki de uzun soluklu sürseydi mahvolacaktım. Nasıl olsa Orhan Veli’yi de güzel havalar mahvetmemiş miydi? Ama hayatın atladığı bir şey vardı. Ben herhangi bir şair ya da Orhan Veli değildim. Tam da bu yüzden sıradan bir bahar havasına ihtiyacım vardı ve tam bu zamanlarda yorganıma gömülmüş otururken, 'ne bekliyordun ki?' diye sordum kendime. Bir süre düşündüm bunu ama yanıtı yoktu. İşte beni de bu gri havalar mahvetti. Kendi kendime kurallar koyup uygulamaya çalıştım, olmadı. Kafamı ömür boyu yetecek kadar bilgiyle doldurmayı denedim, dolmadı. Farklı müzikler dinlemek, farklı tatlar denemek istedim, deneyemedim. Sonradan anladım ki bir şeyin olacağı varsa oluyor. Kendiliğinden gelen saf dinginlik kadar rahatlatıcı bir mesele daha yok. Meseleler elbette var, yok değil ama saflık kadar iyi bir maddesi daha yok. Ben tüm bunları yazarken ne telefonum çaldı ne de kapı. Olsun. Radyo çalmaya devam ediyor. Demem o ki eksik olan soyutluğu somut güzellikler tamamlıyor.