başka kim olacaktı, kendim çeşitli yöntemler kullanmak suretiyle beni boğup boğup duvara attığından gelmem gerekti. bazı şikayetlerim var, her şeyden. geçen günkü bir yazıyı birkaç kez silip tekrar yüklemem gerektiğinden ve paylaşım sonrası edit gibi bir seçenek olmadığından içindeki italik yerler gözümden kaçmış. yani ilk hali öyle olan ama mevcut durumda olamayan... kıyıp kaldıramıyorum da, fazla bakmamaya çalışarak benim canım sağ olsun demeye çalışıyorum. çünkü çok var böyle takıntım, direne direne çözme yolundayım. inşallah başarırım. zaten stres sislerinden net görünmeyen hayatımın bol bol obsesifliğe hiç ihtiyacı yok çünkü, böyle davranıp azaltırsam birazcık olsun rahatlar belki.


her biri birbirinden kötü seçenekler arasından tercih yapmaya mecbur bırakılmaktan da çok şikayetçiyim. önceleri çok uzak gözüken 2023, dibimize kadar geldi. ne bunca yıllık iktidarını kaybetme riski olan AKP ne de tarihin belki de en kritik seçimine girecek olan CHP, bu kadar endişeli değildir. elalemin sanat sepet diye nitelendirdiği ince işlere vakit ayırıp kafa patlatmak isterken şu halime bak. dört büyüklerin hiçbiri benim için bir ihtimal değil, şimdi böyle dedim diye mutlaka bir gruptan vatan hainini de içeren birkaç hakaret yerim tertemiz. oh, tamam, en doğrusunu siz bilirsiniz. en aktivist, en hırçın ve en haklı sizsiniz. keşke dört büyüklerden kasıt futbol takımı olsaydı mesela. nasıl onlardan birini tutmak zorunda değilsek siyasette de bir şeylere mecbur olmasaydık. ne bileyim, oy vermeyeceğim cümlesinden korkmasaydık. herkes sakin olsun, malesef vereceğiz tabii. içimize sinmeye sinmeye, bir işe yaramayacağını bile bile…


kimseye derdimi anlatamıyorum. herkes bir şeyin radikali olmuş. sağduyu, insan hakları, tarafsızlık falan, kimsenin bir gram umurunda değil. "ya bence bu yanlış" diyorsun ama o bizden! sus diyor insanlar sana. neredeyse yüz yıl önce yazılmış ve "toplumdaki yozlaşmayı çok iyi anlatıyor" denerek övülen kitaplardaki halklardan farksız oluşumuz midemi aşırı bulandırıyor.


benim mixi olduğum bir dünya görüşünü kimse karşılayamıyor. ülkemde mülteci sorunu var, bitsin istiyorum. müzik yasağını ultra saçma buluyorum. herkesin giyimine özgürlük istiyorum. bunları anlatınca biri beni dinden atıyor, biri ırkçı yaftası yapıştırıyor, öteki başörtüye hoşgörü göstermeyeceksin diyor. pardon? nedir sizin bu yarı buçuk insanlığınızdan (!) çektiğim ya. imdat kere imdat demek istiyorum. daha önce de çok kahrolmuştum. herkes kendi gibi düşüneni, yaşayanı sevip kabul etme peşinde. kimse karşıt bir görüş, farklı bir renk istemiyor. iğrenç ve iki yüzlü varlıklarız, inanmayan aynaya baksın.


artık ne evimde ne semtimde ne şehrimde ne ülkemde ne de dünyanın herhangi bir yerinde bana, ruhuma rahat yok anlaşılan. yaşayanların bütün yükü, acısı tasası demir kazanlara yüklenip de üstüme biniyor sanki. anlayamıyorum. kimseyi, hiçbir şeyi. her şeyin bu kadar zor olması beni içinde boğulup çırpınacağım girdaplara sürükleyip duruyor. bu ağırlıkları taşıyamıyorum.


neyse, şu an biraz umutsuz bir anımdayım herhalde. yoksa konu buralara evrilmezdi, içimde var olup da ara ara dışarı çıkmak zorunda kalan bu meseleler biraz daha durabilirdi. başka şeyler planlamıştım çünkü. hoş, bir anda taslağı açıp dökülmek ne kadar plan sayılırsa… daha bireysel şeylerden söz edecektim ama mümkün olmadı. her şeyin er ya da geç, açık veya gizliden, direkt veya dolaylı olarak muhakkak sosyal gerekçelere bağlanması bu sonucu doğurdu herhalde. bakın bu da ne can sıkıcı bir mecburiyet, öyle değil mi?


zaman zaman inkar etmeyi delicesine istesem de insan insandan, diğerlerinden bağımsız olamıyor; duramıyor ve düşünemiyor. hem lütuf hem de büyük bir lanet bu. kendi isteğimizle çıkıp gelmediğimiz bu karmaşık dünyada hem yalnız değiliz hem de farkında olmamız, algılamamız gereken şeylerin sonsuz uzunluktaki listesini sürekli bozan, değiştiren, güncelleyen milyonlarca başkaları var. yabancılar, tanıdık yabancılar… kıyısından köşesinden aşinalığımıza mani olamadığımız başka "can"lar. Bilmiyorum ya, ne deyip demediğimi, neyi nasıl diyeceğimi. üstat fatih terim'in de söylediği gibi: neyin ne olduğunu, nelerin hangi, başka yerlerde..


zaten bir noktada mantıklı cümleler kuramamaya başlıyorum, öncekilerin ne kadar mantıklı olduğu tartışmaya açık olsa da fark ediliyordur. yine de rast geldiğim birçok kafadan daha mantıklı olabildiğime inanıyorum kendi çapımda. o da olmasa öz saygıyı nasıl doyuracağız? ay, hiç iyi etmedim bunu açmakla. şu an hiç giremeyeceğim ama, o da başka karalamanın konusu olsun. bu dağınık, bütünlükten uzak yazış beni çok rahatsız etti, o yüzden koşarak kaçıyorum şimdi.