öfkem, doldukça kendi nasibine taşan
vahşet bir gürgen köküdür
kimse kalmadı masalara sığan sözcükleri
kimse kalmadı bunun için çabalayan
dönen bir tek...
sen miydin cevher-i ruh
sen miydin içimi titreten dehşet
bir çıldırış basıyor yüzüme
ruhumun rengini kaptırdığım
tutsak bir bahar döngüsünü
dişleyerek g...
er geç savaşacaktım bu özlemle
bir eylül günü damarlarımı
yorumsuz bir suskunlukla boyayan
ürkmekle boşalan kelimeler
yetmeyecekti bu varlığı sürdü...
bugün hâfir-i kabr oldum kendime
siyah peçelere ilişmiş kadife çiçekleri
aynalara düşmanca sokulan dudak kıvrımlarım
toprakların ve denizlerin kıskanç ülk...
dilsizliğime çiğ çiğ düşmüş kıyametlerden ve
gecenin suretini kadehlere paylayan ellerimden
ürkünç, dargın bir dehliz gibi dikilişimin bozgununa birkaç cüm...
neyim bilmem ki,
bir sürgünün solmuş ve çatlak dudaklarıyım belki
gömülü yatan saraylar ortasında
rastgele kıvranışlarla şüphelere sokulan
kendini soru...
affetim o susuşu
evin ince yollarında
ellerimi ince ince kesen
adayarak bu yıkıcı düşü solguya
canımı kalınca hakkın tahtalarına
sözlerimi kiremit ...
yüzüme varan bu eskimiş bakışla, ezelden aşinayız birbirimize
kendime alışamadığım an
üşüyen ve titreyip sokulan dişlerime
evime sokulan, fikrime dadanan...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok