sen yine de açık bırak pencereni
gökyüzü odana dolmak için bekliyor.
bu kocaman kent
"uzak" diye anılmaya hazır değil daha
ve kuşlar saçlarının sıcaklı...
hiçbir sahilde bulamadım
sende aradığımı.
dokunduğum göğsünün morunu
serin bir deniz kokusuyla hissettiğim tadını
almadım kendimi geçirdiğim hiçbir duv...
sanki benden çekip aldılar
bana ait olanı
yüzüme rengini vereni
göğsümü nefesle dolduranı
benden yaşamak gayretini oyup aldılar
-elimde kıymets...
kendime bile anlatamam derdimi
iki hece
dört duvar
bin kere aynı
bin kere yalnız
kendim bile bilmem derdimi
bu sıkıntı
bu bulanık tavır
hangi gecenin...
bizi sıraya -dizdiydiler-
nisanın soğuğuydu
"bin iki yüz yetmiş bir,
burda"
ellerim iki yanımda, yüzümde hiç sakal yo...
boğuluyorum
hangi karanlığın elleri bunlar?
kederle çizgiler yüzümde
hangi denizin kıyısına kaçsam
orayı bulandırıyor.
büyüyor yalnız...
gökyüzünü mavi
ateşi kırmızı bildik seninle.
birlikte geçtik bu çağdan
dayanılmaz sancılardan
onca gönülsüz davetten.
birlikte tanıdık akrebi, örümceği....
akşamüstü nasıl duruyor etimde
-ivo, kan nasıl yer etmiş gözümün beyazına-
bolca küfür, ağır, akışkan tütün
mecmualardan kesilmiş cümleler
-mecmua de...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok