Evim dediğin yer
Sahibinin oğlu büyüyene kadar senin
Evim dediğin yer
Sahibinin oğlu büyüyene kadar senin
Ve yolun sonu belli değil
Varmaksa kızıla çalan bir renktir
Bir denklemin üçüncü bilinmeyenine
Evle yol arasında bir yerlere gömüleceksin
Yetmeyecek, dördüncü arayacaksın cenazene
Elbet zafer uzaklarda kazanıldığında zaferdir
Elbet asıl zafer bir gün eve dönebilmektir
Ama senin karanlığın bir kere büzülmüş
Kapı altlarında kamaşan gözlerin var
O gözlere bir bak, olmak istediğin yere bakıyor mu
Cevabını bulduğun anda kalbindeki karanlık çözülecek
.
Saydam bir tabut bedenin
Yarına çığlıklarıyla yansıyorsun
Gitmekle varmanın farksızlığı ışıyorsa da
Sen, ötekinin tayfında bir karanlığa tutulusun.
Kırık ve hor görülmüş bir tenhalığın şafağında
Korku bekçisi yıllar sarmış çehreni
Dibi olduğun yere açılan bir kuyu
Geçmişin
Ayılıp da bir türlü çıkamıyorsun
Bir ümit yanar diye ışık bekliyorsun ötelerden
.
Öte dediğin yer
Ötekileşene kadar sensin
Sarp uçurumlara kurulmuş bir gölgedir
Uğruna can verdiğin pencere diplerindeki ayaz
Ötekileştirilen kalbinin duvarları
Sarp uçurumların kenarında, sevda kırıntılarıyla dolu.
Devam et düşlemeye sevdayı
Yoksa savrulacaksın ayazında yalnızlığın
.
Yanında uzanan neydi,
Yakandan düşüşüne yetişebildim
Ki denktir bilirsin
Geç kalmak da kızılı çalan bir renktir
Acı diye avucunda kalsın bilinmeyen adresim
Düşlerimde yakana bende bir soluk bıraktım
Taammüden perçinledim evim dediğin yeri
Kızılı çalan rengi kurşunla çizdim
.
Etrafında toz ve tebeşir
Bilinçten bir bıçakla sırtında
Birileri intikam alırcasına boğarken barbarlığını
Yakandan düşenlerden tanıyacaklar seni
Unutma parya ahlakını
Es kaza Kant'ı ve Hegel'i öğrendiysen mesela- sil baştan...
Bırak ağlasın neşveni raksından koparan o eşsiz endam
Sözlerin kendisiyle meczup olurken avucunda çırpınmasın.
.
Kalbimde kurulan dergah dediğin yer
Biraz dua, biraz keder, biraz lavanta
Biraz da dolar kuruna benziyor İsa
Tavandaki örümceğin misafirliğidir
Tutunmanın tabiatını tavandaki örümceğe soruyor bazen
Dikili olduğu yer cevaplıyor ancak.
Yükselen bir sancaktır tül perde
Avcuma çakılı çivi anlamak
İşte desen desen büzülmüş çığlığım şurada
Gündüzden kayışına ellerim yetişmez
Başka bir şey yok ayaklarımda
Sadece çekilmez yollar
Sadece bir durak yorgunluğuma
Yine de kır diyor
Narin ellerin bir kalbe dokunup kanıyorken
Bu acı gerçek değil sanki biraz bahane
Gül dikeninden ayrılınca dedi toprak
İçimdeki kırık kaba sığamıyorum
.
Sığ dediğin yer
Bir sığınak değil engel
Sanki rüzgarın tülü içeri itmesidir bu
Sanki içinde yeni demirler üremesi
Evim dediğim yer imgeydi belki
Hem zamanı mıydı şimdi pas tutmanın
Hadde çekilmiş çamur yığını insan
Öpülmemiş omuzlarına kin kusması
Madenlere borçluyum ben
Filizlenmemiş bir çığlıktan alacaklı
.
Duvarları iki kere geçtim,
Değmediğim yerlerini yamulttum
Unuttum taşın düşüşünü
Bu kuma bir dağken dokundum
Bir kitaptım senin için,bir umuttum
Ama anlaşılamadım,hep en başından okundum
Oysa sahaflar çarşısında en bilindik raftaydım
Yılların tozlanmışlığı ile hayata göz kırpardım
Kır ve panayır ve masa
Evim diyebileceğin bir şey ayırırdım
Zamanı ve yeri olsa
Camın gerisinden sürülmezdim süpürürken boşluğu
Bir düğme nasıl dümendi oysa
Yeni bir yola yok diyemem
Bir harita,bir pusula ve sana çıkan sokakçıklar
Avuçlarımda senin için ısıttığım kem'ler ve küm'ler
Tam da yola çıkacakken bir hayale gebe kalmışım
Heybemi doldurur o evden arda kalanlar
Yarısında dizine doğru yokuş
Tamamlama beni dedi
Bir müddet dur ve dinle kurtların ulumasını
Korkma hüznüne yoldaşlık edecek yıldızlar
.
Dizim dediğin yer
En fazla bir duvar, bir intihar mangası kadar senin
Sapılan bir evin durgunluğuna kapkara bakmak
İşte sevinçli seslerce kanıyor
Ve sonra uçarı kahkahaların yorumsuz hali
Yarım bırakıyor boğazında düğümlenen kelimeler
Gordion görün
Kefene değil mutlak bir kılıca bürün
.
Şeyhlerin gülüşüne şerh konuldu
Evim dediğin yer en az üç yıldan başlıyor İskender
En azından başlamak iyi
Hak dini kanına karışıyor
Alışıyorum iri karanlıkların çökmesine
Dar gelirli sofralara zeytin ağacı dikiyor
Bu ocak söndüren bir gölge
Bu incir referansı
Benim diyen delikanlı böyle bıçak çekemez
Göğsümdeki izden anlıyorum bunu
Evim dediğin yer
Bizzat sahibinin oğlu
.
Sahi neydi beni bu eve sürükleyen?
Yıkılmaya yüz tutmuş duvardaki resim miydi yoksa?
Yakamdan düşüşüne bile yetişemedim
Ellerim çekili. Perdeler. Salınımsız.
Dönmeli mi şimdi tekrar en başa
Paslı kapıdan içeri girişe mesela
Peşi sıra kaldırmalı mı bir kadeh
Loş ışık. Kırmızı şarap ve o ev.
.
Evlere doğrultulan çocukluk boynuma sıkılandı
Öyle ya , bir ayna akıyorsa ığıl ığıl karşısına yaşamanın
Kaybın salıdır kırılan, ipek bir kesik
Ve yakam tülle kaplı göğsün acıyorsa
Dur ve sayıkla
Dev bir sinekle yaklaştım evime
Pervanelerin evi yakamda
Dur ve sayıkla
Evin sahibi yurdunu sayıklıyor
Dev bir sinektir şimdi vızıltılar çalan güneşten
Ayıplanıyor işte, ölüyor ; ölüler gibi mezarlar sor
Evin sahibi ölüme denkse
Dur ve dinle
Evin sahibi bir yurt saklıyor
Bu kırık perdenin sesi
Camın nefesine yaklaşmasıyla anlaşılıyor
Evini kaybettin
Az ilerde küçük çocuk, birkaç bavul
Ve bir gelmeyen
Aslında gelse de evsiz kalan