Bu gün, bir ara aynı gibi hissetmiştim.

Ama aslında hiç aynı değildi, bir işte tehlike çok fazla yoktu ama risk vardı.

Bugün ilginç olan şu, benden hoşlanan birine ailemi anlattım. Benden hoşlandığını iddia eden hiç kimseye ailemi bu kadar anlatmamıştım aslında. Kız ile konuyu konuşurken stres yaşıyordum aslında. Sonuçta benden hoşlandığını önceden belirten biriydi ve hoşlanan insanların beklentileri yüksektir demektir, o yüzden çok da zayıf hissetmiştim. Nasıl anlatılır ki bu olay... Önce biri geliyor, sonra da sana bakıyorlar, sana baktıkça gülümsüyorlar, sonra günün birinde senden bir şeyler alıp götürüyorlar, büyük para olsun, duygular olsun, hayal dünyan olsun, arkadaşların olsun... Hem de bazen olay şöyle de olabiliyor, bir gün "Ne oldu sana?/ Derdin ne?" tarzı sorularla karşılaşıyorsun, ondan sonra orada zaten ne desem genelde boş, o mutlak son geliyor, kavga... Sonra da senden bir şeyler alıp götürüyor. Yaşanır, bu konuda erkekler çok yakınır, kızlar saklar ama onlar da yaşamıştır mutlaka çünkü ne zaman güçlü biri elini versen kolunu götürüyor. Kendimi hiç bu kadar zayıf hissetmemiştim cidden. Ama yine de konuyu anlatmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Garip olan da şu: kız bana şunu söyledi, "Her evladın istediği bir babaya sahipsin." Bu cidden garipti. Kendimi çok iyi anlattığımı düşünmedim ama sonra aklıma çevresinin yalancılarla kaplı olduğunu düşünmeye başladım. Zaten şöyle demiştim: "Hiç kimsenin benden nefret ettiğini, babamın benden nefret ettiğinden daha çabuk anlamamıştım." Kız yalanlardan bıkmış olmalı, buna da razıydı sanki. Bir tek babamdan bahsetseydim iyi ama sülalemden de bahsettim biraz da olsa. Bir de hikaye üzerinden, severek evlenenlerin, tipik baba beklentilerinin hep olduğunu, anneannemin bu konuda annemi kandırma olasılığından bahsettim. Babam o an benim için bir gururdu. Dedemin "Çalışmayan erkek mi olur? Şeyini kessin, 'ben erkeğim' demesin o zaman!" haykırışlarına inat, babam yine içinden geldiği gibi yaşıyordu. O da benim gibi hiyerarşiye karşı pek dayanıklı değildi, yıkamadan terk etti orayı, ve biliyordu ki o üçkağıtçıların oyunlarının bir bölümü olmanın kendisine hiçbir faydası yoktu, belki dedemin dediklerini duysa çok üzülürdü çünkü onlara içten içe hayrandı ama o da biliyordu ki, ilkel benliği onu ele geçirmişti, demek istediğim, duygularını durduramıyordu. Biraz daha derine gitseydi, kendisinin tamamen suçlu olmadığını da anlamlandırabilirdi, düşünsen e annem "Seni psikoloğa götürelim." deyince "Deli miyim ben?" demiş, onu büyükler o dört duvara hapsetmiş, kimse de elinden tutarak mantıklı bir açıklama yapmamış. O kadar güçleri varmış ya herkesin! Vaay be! Neye kadirlermiş böyle! Tek yaptıkları halt, bu aile denilen cehennem müessesesini korumak! Eğer babamla aynı hataya düşersem, babam en azından doğurmadı ve evden çıkabiliyordu, bir şekilde, çok sinirleri bozulsa da atlattı, ya ben? Ben ya buna savaş açacağım ya da kendimi öldürmek zorunda kalacağım. Dünyaya çocuk gelirse ne bana ne de çocuğa mutluluk vardı. Zaten annemin sonu da öyle olmuştu ya, ne ona ne bana mutluluk vardı, nefret ettik birbirimizden sonunda, beni sadece Allah için yanında tutuyordu, bir de ailesi kızmasın diye. Ailesini de hiç sevmezdim, bir yere kadar beğenirdim ama nezih insanları herkes beğenirdi, artı, dayımla teyzemin karizması da vardı, hem iyi görünüyorlardı, hem tatlılardı, hem komik hem de akıllı... O aileden doğmak, onların ziyan olmasına neden oldu. Teyzem evlenip gitti, gitti.... Şimdi de dayımı evlendirmeye çalışıyorlar, ve bizi. Bu lânet bizi bırakmayacak. Sürekli iğrenç telkinler... "Herkes bir gün evlenecek"ler... Bu hayat benimdi, ben yaşayamazsam başkası sadece ruhum olarak yaşayabilirdi ama onlar benim canıma can katmak değil, canıma tak etmek istiyorlardı, onu yemek, ona etmek... Ve böyle lanetli bir çarkta sürüklenip gittik. Annem artık beni "Ben seni evlendirmem ki." dese bile iknâ olamıyorum asla. O kadar korkutmuşlardı ki beni, o da dahil. Kimse bana elini uzatmayacak ama dört duvardan kovulup soğukta kalmak, evlenmeye karşı vereceğim "3 kere evet" cevabı olurdu. Sadede gelecek olursam kesinlikle ben kaçmalıydım, yoksa babamla benzer bir sonum olmazdı bile, acı çekmek için acı çekecektim ve sonra kanserden ölecektim.

Bunları yazarken içim kan ağlıyor.

Neyse, babam erkeklik, tipik baba kalıplarını üstünden atmıştı ve çok büyük bir gururdu benim için, sonunda nefret ettiği beni terk etmişti. Bunlar en samimi dakikalardı. Daha fazla bir arada kalsaydık katil olacaktı, annem ona kızacaktı, bunları biliyordu. Çok alışmıştı anneme. "Böyle erkekliğin içine tükürürüm." diye samimi duygularını harekete geçirdi ve güzel bir hayat seçti. Annem arada onu ziyaret ediyordu zaten.

Lânet olsun, çenemi de kapatamıyorum! Derdim ne! Evleneceğimi duymak mı! Bunu yeterince duydum zaten, tamam, anladık, evleneceğim, ben de sizin gibi sinir olacağım, mutlu musunuz? Beni kıskanıyorlar resmen bekârım diye, başka bir açıklaması olamaz bunun!

Bir de bir film yorumcusu vardı, bir film kesiti göndermek için birine, onu açmıştım. Ve o an isminin, sesinin, ne kadar dikkatimi çektiğini anlamıştım. Hiç böyle olmamıştı ona karşı, ciddi hayranmışım resmen. Ama hak ediyordu. Ne kadar benimle aynı görüşleri olmasa bile... Onun adını duyunca gurur duyduğu milli bir lider vardı, ben ise liderlere karşı biriyim. "Ayakkabıcı otoritesi" derdi ya bir düşünür... ayakkabıyı bir gün güzel boyar, iki gün güzel boyar, üçüncüsünde bilerek batırırdı benim kafama göre. Çünkü bilgi güçtür. Hayır, asla bir liderim olamazdı, bu iyi bir şey değildi. Bunu geçen sene anlamıştım. Birine hayranlık duyulması bile artık tüylerimi diken diken ediyordu. Gün gelecek, o sana kötü bir şey yapacaktı, sevginin verdiği o sözde gurur başka bir şeydi. Bir insan zaten sevildiğiyle neden gurur duyardı ki? Ben hayranlık duyduklarında bile gurur duyamıyorum, ben birini kendime hayran ettiysem ya onu felç etmişimdir ya da onun gururunu kırmışımdır, ikisi de iyi bir şey değil!


Şu an kafam öyle dolu ki... Bir de aklıma bir senaryo geldi, şu an o konu için plan yapmaya başlayacağım. Offfff! Yapmam gereken çok şey var. Daha endüstri ile ilgili yazımı bile yazamadım. Yine dolu hissetmeye başladım, yine... Aferin, son dakikada da suçluluk hissetmeyi başardım, süperim!


Günüm de yine aksiyonlu bitti, umarım güzel bir şeyler yapmadan kalp krizi geçirmem.