İnsanoğlu yaşam ile tanıştığı ilk andan hatta anne karnında bile beslenmektedir. İnsanlığın ortaya çıktığı ilk andan günümüze kadar olan süreçte, insanoğlu sürekli bir şekilde, öldüğü son ana kadar beslenmektedir. Tabi buna, açlıktan ölen veya öldürülen kimseler dahil değildir.


Herkesin bildiği gibi, bir insan ortalama 3 veya 4 gün su içmezse veya yaklaşık 3 hafta yemek yemez ise ölür. Bu sebeple insanoğlu her gün en az bir veya iki öğün yemek yemektedir. Günümüzde ise beslenme çeşitliliği teknolojik imkânların gelişmesine bağlı olarak, çeşitlilik göstermektedir. Örnek vermek gerekirse, ülkemizde Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan bir kimsenin suşi yemesi bu duruma örnek olarak verilebilir. Bu örneğin verilmesindeki neden ise şudur, bilindiği üzere Doğu Anadolu bölgesindeki yemek kültüründe suşi diye bir yemek çeşidi yoktur. Ancak bir kimsenin, teknoloji sayesinde haberdar olduğu suşiyi, kendi imkânları ile temin etmesi ve yemesi mümkündür. Bu çeşitlilik sadece suşi ile sınırlı değildir. Ülkemizde avokado, kivi, muz, ananas ve mango gibi tropik meyveler sıkça tüketilmektedir. Bir kimse, biz bunları söylediğimiz için teknolojinin ve modern enstitünün faydalı olduğunu söyleyebilir. Evet faydalı yönleri kesinlikle bulunmaktadır. Bunu inkâr etmek, eblehliktir. Ama zararlarının da olduğunu ifade etmemek ise vandallıktır.


Şimdi, biz zararlı yönleri olduğunu söyleyince, bazı kimseler, neymiş bu zararları, diye sorabilir. Kısaca şöyle anlatalım: Türkiye Cumhuriyeti bir asırlık bir devlettir. 1923 yılında, Türkiye'deki kırsal nüfus oranı ile şu anki kırsal nüfus oranını göz önüne alalım. Kırsal nüfusun fazlasıyla azaldığını hatta gelecek asrın sonlarına doğru neredeyse sıfırlanacağını hayal etmek çokta zor olmasa gerek. Denilebilir ki bunun konu ile ne alakası var, şöyle bir alakası var, insanların şehirlere fazlaca göç etmesi ile birlikte, tarım ve hayvancılıkta üretim azalmıştır. Bu azalmanın önüne geçmek için ise az alanda çok ürün sağlayan zirai ilaçlar ve büyük hayvan çiftlikleri oluşturulmuştur. Görünüşte güzel ve faydalı gibi görünen ilaçlar ve modern çiftlikler aslında insanlar için fazlasıyla zararlıdır.


Tarım ürünleri için şöyle bir açıklama yapılabilir. Kullanılan kimyasal ilaçlar, tarım ürünlerini formuna bağlı kalarak tüketiciye ulaştırmaktadır. Bu kesinlikle doğru ama görüntüde elma olan bir şey aslında bir elma değildir. Bir elma ağacını düşünelim; bu ağaç haşereler için ilaçlandı ve fazla ürün için ilaçlandı. Bu ilaçlamaların sonucunda elmanın aromasında bir değişiklik olacaktır. Sadece elmada değil, kullandığımız kimyasal gübreler ile toprakta verimini düşürecektir. Eğer yaşınız otuzun üzerinde ise yirmi yıl önce yediğiniz bir elmayı düşünün, size aynı tadı veya doygunluğu sağlıyor mu? Evet derseniz, malesef modernizm tat duygunuza hâkim olmuş diyeceğiz. Ama hayır derseniz, en azından modern tarımının faydasızlığı problemini anlamış olursunuz. Problemi çözmek veya göz ardı etmek ise size kalmış.


Genç okurlar içinde şu örnek verilebilir. Kış aylarında yediğiniz bir domates, bir salatalık gibi ağzınızda küt diye ses çıkarıyor ve yaz ayında tükettiğiniz bir domates, kimyasal ilaçlamalara rağmen bir nebzede olsa tat veriyorsa, ikisi arasındaki tat farkını anlarsınız artık.


Diğer bir örnek ise modern hayvancılık endüstrisi, burada hayvanların sayısı, birden başlayıp binlere veya on binlere kadar ulaşmaktadır. İlk olarak zaten hayvanların beslenmesinde sıkıntı vardır. Bir buzağı doğar doğmaz, annesinden kopartılmaktadır. Bazen sadece biberondan süt ile beslenmekte, bazende içerisine katkı maddeleri karıştırılmış tozlar ile beslenmektedir. Zaten hayvan yemlerindeki maddelerin modern tarım ürünleri olduğunu anlatmama gerek yoktur. Daha sonra hayvanlara hareket imkanı verilmez, ta ki kesimhaneye giderken olan zamana kadar. Bu duruma da hareket denilmez.


Ayrıca insanların abur cubur veya fast food diye tarif ettikleri zehirleri besinlerde, insan on ölüme olan uzaklığını azaltmaktadır. Son yıllarda artan hastalık türlerinin yegane sebebi de sözde sağlıklı bir şekilde ambalajlanmış olan ürünlerdir. Geçenlerde bir video ile karşılaştım. Videoda muz aromalı bir gofretten bahsediyordu. Burada ortalama 300-400 gram olan muz kullanılarak binlerce paket gofret üretiliyordu. Tabiki sadece bir muzun, binlerce gofret için yeterli değildir. Geriye kalan kısım kimyasal da. Bu sadece gofret değil, bütün abur cuburlar için de geçerlidir. YouTube'da meyve suyu yapımı videolarına bakmanızı tavsiye ederim. Meyve sularımız ne kadar meyve suyu acaba?


Ürünler sadece hazırlanış aşamasında değil, daha sonraları da insan sağlığı için zararlı olabiliyor. Mesela hastalıklı hayvanların etlerininin veya tarihi geçmiş etlerin kötü kokularını gideren formüller sayesinde et yediğimizi sanıyoruz. Son örnek poğaçalar, terayağlı poğaça yapılan bir pastahanede aslında kullanılan tereyağı olmayabiliyor. Çünkü tereyağı kokusunu andıran az miktardaki suyu, hamurun içine attığınız zaman artık poğaçanız tereyağlı(!) olacaktır.


Sonuç olarak şunlar söylenebilir: İnsanoğlu olarak kimyasal ilaçlardan uzak durmalı, toprağı temiz tutmalı ve doğayı kendi hâlinde bırakmalıyız. Çünkü doğa, içindeki ilahî şuur ile bütün insanlığa yetecek nimetleri bize verecektir. Eğer bunları yapmasak, modern insan ruhsal olarak yaşamadığı gibi fiziksel olarak da yaşamayacaktır.