Hayat o kadar garip ki, her şey olabiliyormuş bir anda. Tek kelimen senin ondaki konumunu tamamıyla değiştirebiliyormuş ya da değiştirme ihtimali bile insanı kahredebiliyormuş. Bazı şeyleri dışarıya söylemeden içinden geçip geçmediğini anlayamıyormuşsun cidden.
+Vio, bu o sözün içinden geçtiği anlamına mı geliyor yani? O zaman özür dileme.
-Hayır hayır, öyle değil.
-Ama özür dilerim. Hem de çok.
Hiçbiri çocuk oyuncağı değil, hiçbir his de boşuna değil. Hiçbir şey azalıp bitmiş de değil. Bilinmezlik korkuttu Kayra'yı, belki de o yüzden yapması gerekeni yaptığını düşünerek yazdı son sözlerini:
“Sıra geldi zihnimi hala ayakta tutan üç kelimeye. Onlar da telafuz edildiğinde tek bir Kayra kalmayacak geriye..
Hem yazıyorum hem söylüyorum yüksek sesle:
Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok…“
Doğru muydu yani yaptığı, ne olurdu Kinyas gibi bilinmezliğe yelken açsa, kendi elleriyle yarattığı o kaçınılmaz son yerine kendine yeni bir başlangıç yaratsa…
Kimseden korkmadığını söyleyip her şeyden korkan biriymiş Kayra demek ki.
Peki birbirlerine son seslenişlerini duyabilselerdi ne olurdu? Kinyas’ın söyleyecek hiçbir şeyi yok muydu sanki, onu ikna etmeyi çok denedi, her detayıyla anlattı Kayra da gelirse içinde bulunabileceği hayatını.
Vio biraz zor zamanlar geçiyor galiba bu aralar. Ona umut veren birkaç şarkıyı dinlemeye gidecek o sahilde, her zamanki yerinde.
Belki de daha iyi anlamaya çalışacak Kinyas’ın da Kayra’ya dediklerini:
“Kayra, yolculuğunun parçaladığı hayatını toplayıp geri dönmelisin. Çünkü burda her şey var! Her şey var.”
-Şey bir de "sonra" ne zaman? İple çekiyorum.