Malum gün geldi çattı. Haftalardır sağda solda reklamlar, süper indirimler, çiçekçilerde bir telaş, insanlar birbirinden bekledikleri hediyelerin hayalinin peşine düşmüş, serbest piyasa kıpır kıpır... Anneler günü, sevgililer günü, babalar günü... Tüm bunlar hayali mitler üzerine kurulu bir ekonomik sistemin parçası olarak hayatlarına devam ediyorlar. Anlam yükledikçe, ekonomideki baskıları da güçleniyor. Bizler de her yıl biraz daha maddesel ve maddi bakıyoruz. Ama en azından şuan için konumuz bu değil. Pandemi sonrasıydı, ekkonomik durgunluktu, yaşadığımız felaketlerdi derken bu sene buruk geçiyormuş. Açıkçası bu duruma biraz olsun üzüldüm. Hayır tabi ki, böyle günlerin mağrur ve gururlu bir savunucusu değilim. Fakat günümüzde insanlar sevgilerini göstermek, sevildiklerinin farkına varabilmek için böylesi günlere ihtiyaç duyuyorlar diye düşünüyorum. Bekliyoruz... Birileri için bir şey yapmadan yaptığımız şeyin daha da anlamlı olmasını sağlamak adına bekliyoruz. Hediyeleşmek, sarılmak, seni seviyorum demek, sevgiyi göstermek, ne kadar sevildiğini görmek için kapital takvimlerde işaretli zamanları bekliyoruz. Aslında bu durum biraz da hayata karışmanın doğal bir sonucu. Onlarca telaşın arasında bu temel hatırlatıcılar da olmasa unutuyoruz her şeyi... Suyla uzun süre yoldaşlık ettiğimizden, elbet bulandık.

  Senelerce doğru insanı aradık. Hayatımıza girenler çıkanlar, arkalarından gözyaşı döktüklerimiz. değmezmiş dediklerimiz, boşalan kadehler, Müslüm Gürses ile gece cefası... Tam bulduk, bundan sonra her şey neşeli bir Ferdi Tayfur şarkısı gibi olacak zannederken şimdi de hayat... Kimselere anlamlı gelmeyen bir gün yanına giderken kaldırımda bekleyen sokak satıcısından alınan ucuz bir bilekliği, gülümsemeyle taçlandırılmış bir kuru seni seviyorumu, yol boyunca el ele yürümenin keyfini bile çok gördü bizlere... Böylesi ucuz ve arabesk jestler için karnı tok günümüz sevgisinin... Artık yapılan her şeyin kıymetini menkul kıymetler borsasındaki yeri ve önemi belirliyor. İşte toplumsallaşmak böyle bir şey; sevginizin bile ona ayak uydurması gerekiyor.

  Şimdi buraya kadar gelmişken, yüz yıllardır aklımızı kurcalayan temel bir probleme de değinmek istiyorum. Doğru insan sorunsalı... Kimdir bu doğru insan, nerededir, herkes için mutlak bir doğru insan kuramı geçerli midir? Bu listeyi dilediğiniz kadar uzatabilirsiniz; size kalmış. Her şey masallarla başladı, sonra hikayeler, romanlar, TV dizileri, filmler; müthiş romantizm senaryoları, kurgular... Tam her şeyden vazgeçtiğimiz anda beyaz atı ya da fırfırlı elbisesiyle ışıklar içinde karşımıza çıkacağına inandık. Çünkü böyle olmalıydı. Bir kütüphanede çarpışacaktık, kitaplar yere düşecekti, toplamasına yardım ederken bir rüzgar esecek ve sayfaları savuracaktı; en sevdiğim kitabın, en sevdiğim cümlesinin altını çizmiş olduğunu görecektim. Tüm evren o an orada bizim için çalışacaktı. Ancak geldiğim şu nokta da durum pek öyle olmadı. Hatta hiç öyle olmadı diyebilirim.

  Aslında doğru insanı ararken girmiş olduğumuz şekil; bizi birbirimiz için doğru insan olmaktan çıkarıyor ve bunu fark edemiyoruz. En doğru en doğaldır; ancak bu söylemi göz ardı ederek bizi görebilmesi için gereksiz bir şatafata boğuluyoruz. Bu yüzden beklerken ve ararken kaybediyoruz. Çünkü asıl gerçek, yağmuru seyrederken yalnızlığa ağlamaktır. 

   Bana soracak olursanız (kimse sormaz ya; Allahtan mekan benimde kimsenin bir şey sormasına ihtiyaç duymadan kendi halimde dilediğim kadar yazıp çizebiliyorum) doğru insan, büyük ölçüde sürekli sizin yakınınızda olandır. Siz fark etmeseniz bile sizin etrafınızdadır. Kendiniz olmanız için gereken tüm fırsatı veren ve sizi siz olduğunuz için seven kişidir. Onun atından inip sizi öperek yüzyıllık uykunuzdan uyandırmasına gerek yoktur. Bunun yerine yolda yürürken üşüdüğünüzü hissedip size ceketini verir, sınav dönemi ders notlarını halleder, bir sinema filmine iki bilet alır gelir, kahvenin yanına illaki çikolata da alır... Bu örnekler birbirini kovalamaya devam eder. Doğru insan doğal, yalın ve oradadır. Bunu bilmek bekleme süresini kısaltırken, niteliksiz bir arayışın da önüne geçer. Doğru insan herkes için vardır. Önemli olan omuzunuza atılan ceketin sıcaklığını hissedebilmek, çikolatanın tadını çıkarabilmektir. Bir insan için kendinize veya çevrenize sence bu doğru insan mı sorusunu yöneltiyorsanız, kuvvetle muhtemel doğru insan değildir. Doğru insanın hayatınızdaki bütün yanlışları düzeltmesine gerek yoktur, yanlışlarınızla varolduğunuzu bilir.

  Eğer bu konuda şanslıysanız ve gerçekten bulduğunuza inanıyorsanız sıkı sıkı sarılın. Sevginizi ihmal etmemeye özen gösterin. Onunla geçirdiğiniz her günün ikiniz içinde en değerli gün olduğu bilincinden kopmayın. Hayatın keşmekeşinin, toplumsal ve maddi gerekliliklerinin mutluluğunuzun daha da önemlisi huzurunuzun önüne geçmesine asla izin vermeyin. Sevin yahu, bulmuşsunuz sevin. Unutmayın, doğru insan her ne kadar yakında da olsa idrak etmek o kadar da kolay olmayabiliyor.

   Sizin için buraya bırakıyorum...

   Sevgililer günün(m)üz kutlu olsun; şanslı olanlarınız hariç...