15. yüzyıl doğuda Çağatay edebiyatının oldukça verimli olduğu, batıda Azerbaycan edebiyatın yeterince gelişemediği, Anadolu sahasında ise Osmanlı Devleti’nin kültür ve medeniyet bakımlarından ilerleme kaydedip edebiyat açısından kendi kimliğini bulmaya çalıştığı bir yüzyıldır. Çağatay sahasında Hüseyn-i Baykara, Hâmidî ve Alî Şîr Nevâî; Azerî sahasında Habîbî; Anadolu sahasında ise Ahmedî, Ahmed-i Dâî ve Şeyhi gibi şahsiyetlerin zirvede olduğu bir dönem yaşanmaktadır. 

Anadolu sahasında, Osmanlı Devleti’nin Ankara Savaşı yenilgisiyle girdiği bu yüzyıl devlet teşkilatının kuruluş aşamasına zarar vermesine rağmen Orhan Gazi devrinde kurulan ilk medresenin gelişmeye devam etmesi ve Yıldırım Bayezid devrinde saray hayatının edebi merkez haline gelmesi ile bereket versin ki edebi faaliyetleri kesintiye uğratmadan geçip birçok önemli olaya şahit olan bir yüzyıl haline gelmiştir. On yılı aşkın bir süre devam eden Fetret Devri, kardeşler arasındaki taht mücadelesini beraberinde getirmiş olup bu mücadelenin sonucunda Çelebi Mehmed devlet başına geçerek Ahmedî, Ahmed-i Dâî ve Şeyhi gibi önemli şahsiyetleri himayesinde barındırıp telif tercüme eserlerin yazılmasına da önayak olmuştur. Bu yüzyılda Türkçenin devlet dili olmasına ortam yaratan Sultan II. Murad devrinde Osmanlı medreselerindeki ilim adamlarının bazıları Mısır, İran ve Kırım gibi önemli merkezlerde yetiştikten sonra Anadolu’ya gelmiş, Osmanlı sınırlarında yaşayanlar ise tahsilatlarını ülkelerinde gördükten sonra o dönemde İslam dünyasının önemli ilim merkezi konumunda olan Kahire’ye gitmişlerdir.

         

Bu dönemde din ve tasavvuf alanında önemli şahsiyetler yetişmiştir. Hacı Bayram Veli, Emir Sultan, Eşrefoğlu Rumi, Abdurrahim-i Rumi, Muhammediyye’nin müellifi Yazıcıoğlu Mehmed, Ahmed-i Bican, Abdüllatif Kudsi, Abdurrahman el-Bistami önemli tasavvuf ehillerinden olup aynı dönemde Hacı Bayram Veli’nin kurmuş olduğu Ankara ve çevresinde kurulmuş ilk Türk tarikatı olan Bayramiyye Tarikatı ve Eşrefoğlu Rumi’nin kurmuş olduğu İslam aleminin en bilinen tarikatı Kadiriyye’nin bir kolu olan Eşrefiyye Tarikatı da Osmanlı’nın kültürel, siyasi ve edebi hayatının gelişimine katkıda bulunmuştur. Osmanlı Hanedanda ilk şiir söyleyen, şairlere ilgi ve iltifatlarını esirgemeyen padişah Sultan II. Murad olmuştur. Türkçe bilinci gelişmiş olan II. Murad Arapça ve Farsçadan tercümeler yaptırmış, eserlerin sade ve anlaşılır olmasını istemiştir. Sultan II. Murad devrinde rastlanılan nazire mecmuaları Ömer bin Mezid tarafından derlenen Mecmu’atü’n-neza’ir Anadolu’da yazılmış olan ilk mecmua örneğiyle karşımıza çıkmaktadır. II. Murad devri edebi, sosyal ve kültürel muhitlerin gelişmesinde oldukça ilerleme kaydedilmiş bir devirdir.

          

Fatih Sultan Mehmed devrine gelecek olursak; Osmanlı Devleti’nin fetih politikasına bağlı olarak Türk edebiyatı ve Türk dili Anadolu’da önemli ilerleme kaydetmiştir. İstanbul’un fethiyle beraber sanatkârların, ilim adamlarının ve şairlerin devlet merkezi olan İstanbul’a toplanması ise saray edebiyatını güçlendirmiştir. 

          

Fatih devrinde yeni bir inşa üslubu da söz konusudur. İstanbul’un fethinin edebiyat üzerindeki güçlü etkisiyle değişen ortam daha ihtişamlı şiirler yazmaya sevk edip Türkçe’nin yetmediği durumlarda Arapça ve Farsçaya başvurulduğu, resmi bir dille yazılan inşa geleneği oluşmuştur. 

         

İstanbul’u önemli kültür merkezi haline getiren Fatih sanatçıları, ilim adamlarını ve şairleri muhitinde toplamıştır. Bu devirde şehzadeler himayesinde şairlerin toplandığı görülmektedir. Bir grup şair Adnî mahlaslı şiirler yazar Sadrazam Mahmud Paşa himayesinde toplanmışlardır. Bu şairler arasında Karamani Mehmed Paşa, Şükrullah, Enverî, Tursun Bey, Saruca Kemal, Kasım Paşa, Hayati ve Halimi gibi önemli isimler bulunmaktadır. Bir diğer grup şair ise II.Beyazıd’in şehzadelik yaptığı yıllarda bulunduğu Amasya’da toplanmışlardır. Bu şairler arasında Taci Bey, Cezerî Kasım Paşa, Amasyalı Afitabî, ilk kadın şair Mihri Hatun da bulunmaktaydılar. Üçüncü bir grup olarak Konya’da şehzade olan Cem Sultan’ın muhitinde toplanan şairler bulunmaktadır. Cem şairleri olarak anılan bu şairler arasında Kandî, La’lî, Sehayî, Sa’dî, Haydar Çelebi, Türabî, Şahidî, Karamanlı Aynî gibi isimlerdir. Fatih’in muhitinde toplananlar en kalabalık ve en büyük grup olarak dönemin son grubudur. Fatih devrinde edebiyatın olağanüstü bir şekilde geliştiği görülmektedir. İstanbul’da Fatih’in hizmetinde 185 şairin bulunduğu, 30 şairin de ulufe aldığı bilinmektedir. Cezeri-zade Mahmud Vefayi, Molla Lutfi, Hızır Bey, Melîhî, Aşkî, Medhî, Kazasker Fenarî-zade Ali Çelebi, Defterdar Şemsi Fatih’in sohbetlerinde bulunup, onun beğendiği şairlerdendir. Ulvî, Katibî, Zeynep Hanım, Cemalî, Kıvamî, Amasyalı Şehdî ise dışarıdan gelip saray şairi olarak anılmaktadır. İstanbul’da kalan Hamidî, Kabulî, Kaşifî, Sahilî, Vahidî, Le’alî de Fatih’in etrafında yer alan şairler arasındadır. 

        

Güçlü bir şair olan Fatih devrinde Türkçe bir kültürün dili olarak gelişimini tamamlamıştır. Oğlu II. Bayezid devrinde ise Fatih devrinin aksine fikir hareketliliği zayıflamıştır. II. Bayezid devrinde Hatib-zade, Molla İzari, Çömlekçi-zade, Kemal Çelebi, Erdal-zade gibi muhalif şairlerin söz sahibi olduğu ve Molla Lütfi gibi bazı ileri görüşlü isimlerin susturulduğu görülmektedir. Kendisi de şair olan II. Bayezid pek çok şairi rahat ettirmiş ve adına pek çok kaside yazılarak kitaplar, risaleler sunulmuştur. 

       

Dönemin güçlü padişahlarını ve muhitini inceledik. Şimdi ise yukarıda bahsettiğimiz atmosferde yetişen güçlü isimlere, onların hangi türü geliştirdiklerine ve yazdıkları önemli birkaç esere değinelim. Sultan I. Murad devrinin güçlü isimlerinden olan Çengname adlı alegorik ve telif edilmişler arasında ilk orijinal mesnevi olma özelliği taşıyan eseri yazan Ahmed-i Dâî Türkçeye oldukça hâkim olmasıyla ve güçlü şiir yazma kabiliyetiyle öne çıkmaktadır. Nazım ve nesir yazabilen Dâî, samimi ve sade bir anlatım tekniğinin yanı sıra coşkulu ve lirik şiirlerde de oldukça başarılıdır. Geniş bir kültür bilgisine sahip olan Dâî’nin farklı konularda kaleme aldığı on beş kadar eseri bulunmaktadır. Türkçe ve Farsça divanı bulunmaktadır. Anadolu’da yazılmış ilk tefsir kitabı olan Tercüme-i Eser-i Ebu’l-Leys Es-Semerkand’ı tercüme etmiştir. Ukudü’l-cevahir adlı Reşidüddin Vatvat’ın Arapça-Farsça sözlüğünü çevirmiştir. Adaletiyle ünlü Nuşirevan’ın oğlu Hürmüz’e verdiği öğütleri aktaran didaktik mahiyetli Vasiyyet-i Nuşirevan-ı Adil be-Püsereş Hürmüz-i Tacdar adlı eseri tercüme etmiştir. Dönemin bir diğer önemli şahsiyeti ise Osmanlı Devleti’nin ilk re’isü’l-etibba’sı olan Şeyhi klasik edebiyatı Anadolu sahasında ana hatlarıyla ortaya koyan ilk şairlerdendir. Gazel ve kasidede mesnevi kadar başarılı olmadığı düşünülen şairin şöhreti kendisinden sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Türkçe Divan’ı Anadolu sahasında gelişen klasik edebiyatın temel taşı niteliğindedir. Anadolu’da yazılmış ikinci Hüsrev ü Şirin Şeyhi’ye aittir ve bu eser yazılanlar arasında en gözde olanıdır. Sosyal bir tenkit olma özelliği taşıyan Har-name’yi yazarak başından geçtiği olayları anlatmıştır. Dönemdaşlarının öncüsü olan şaire ‘pişterin-i şuara-yı Rum’, şeyhü’ş-şu’ara denildiği görülmektedir. 15.yüzyılın kayada değer bir diğer ismi olan Ahmed Paşa zamanının ‘sultan-ı şuara-yı Rum’u olarak adlandırılıp Bursa’daki evini edebi bir merkez haline getirerek birçok şairi muhitinde toplamıştır. Edebiyatımızda nazirecilik çığırı açan şair olup 16. asrın Baki, Lami’i, Zati gibi isimlerine etki etmiştir. En önemli yönlerinden biri tarih düşürme olan şairin toplam 28 adet manzum tarihi bulunmaktadır. Ahmed Paşa Divanı tek eseridir. Edebi camiada keskin bir zekaya ve nüktedanlığa sahip olduğuna dair görüşlerin yanı sıra İran taklidi şiirler yazmış olduğu da savunulur. Güneş redifli kasidesi ile Fatih döneminin gözde isimle arasındadır. Bir diğer isim Fatih döneminde İstanbul’a gelip yazdığı şiirlerle Fatih’in taktirini kazanmış olan ve II. Bayezid tarafından korunmaya alınıp divan şairi sıfatıyla Konya’ya gönderilen Necati Bey’dir. Klasik şiire hakiki şiir edası veren ilk büyük şairdir. Onun en belirgin özelliği deyimleri ve halk söyleşilerini şiirlerinde başarıyla kullanmasıdır. Günümüze ulaşan tek eseri Türkçe Divan’ıdır. Dönemin devlet adamı-şair sıfatını taşıyıp Avni mahlasıyla şiirler yazan Fatih Sultan Mehmed eserlerinde siyasi otoritesinin yanı sıra şahsi duygularını sıradan insan edası ile sergilemektedir. Yegâne eseri Divan olan şair çok hassas bir ruha sahip güçlü bir ruha sahiptir. Gene hükümdar-şair olan Adli mahlaslı II. Bayezid sade ve samimi dille tasavvufi şiirler yazmıştır. Farsça ve Türkçe şiirlerinin olduğu divanı vardır. Osmanlı hanedanından ve devrin güçlü şair-devlet adamı olan Cem Sultan ise Ahmed Paşa’nın etkisinde kalarak hüzünlü, samimi ve yaşadıkları çerçevesinde şiirler yazmıştır. Türkçe ve Farsça Divan’ı bulunmaktadır. Cemşid ü Hurşid adlı çok ünlü bir mesnevisi bulunmaktadır. Osmanlı hanedanlığına mensup bir diğer isim olan Şehzade Korkut Harimi mahlasıyla söylediği şiirlerini küçük bir divanda toplamıştır ve muhitinde barındırdığı şairler vardır. 

      

Şiirin o dönemlerde erkek işi görülmesine karşın başarılı olan Zeyneb Hanım ve Mihri Hatun adından söz ettirmiş şairlerindendir. Bu iki kadının arasında dostluk oluşup mektuplaştıkları da bilinmektedir. Arapça ve Farsça şiirleriyle şöhret kazanmış Zeyneb Hanım Şeyhi’yi başarılı bir şekilde tanzir etmiştir. Fıkıh ve feraiz alanında eserler kaleme alan Mihri Hatun’un ise mesnevi formunda yazılan Tazarru-name’si günümüze ulaşmıştır. Şiirlerinde hemcinslerinin duygu ve düşünceleri samimiyetle anlattığı görülmektedir.

Anadolu sahasında sıralayabileceğimiz isimler yukarılardan ibaret olmadığı gibi çağında ve çağından sonrasında adından çokça söz edilmiş şahsiyetlere değinerek tamamlamış olduk.

Çağatay sahasının iki güçlü ismi olan Hüseyn-i Baykara ve Ali Şir Nevai’ye de kısaca değinecek olursak; Timur hükümdarı olan Hüseyn-i Baykara Çağatay edebiyatını zirveye ulaştırmış olup devrinde Türkçe eserler ortaya konmuştur. Ali Şir Nevai’den sonra en değerli lirik şair olan Baykara’nın çoğunluğu gazel olan Türkçe Divan’ı ve otobiyografi denilecek bir risalesi bulunmaktadır. Baykara’nın himayesine girerek ‘Emir’ ya da ‘Divan Beyi’ unvanını alan Ali Şir Nevai ise yalnızca Çağatay sahası değil tüm Türk edebiyatının önde gelen ismidir. Farsça Divan’i ve Mecalisü’n-nefais adlı tezkiresiyle İran’da, Muhakemetü’l -lügateyn adlı eseriyle Türkçe’nin ifade gücünün yüksekliğini savunmasıyla Anadolu’da ün kazanmıştır. 


                                                                          

KAYNAKÇA

*ŞENTÜRK, Ahmet Atilla; KARTAL, Ahmet (2006), ‘Üniversiteler için Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Dergah Yayınları, s.109-149

*ŞENTÜRK, Ahmet Atilla (1999), ‘Osmanlı Şiiri Antolojisi’, Yapıkredi Yayınları, İstanbul.

*LEVEND, Agah Sırrı (1988), ‘Türk Edebiyatı Tarihi’, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.