Sevilenin Kumdan Ayakları
Eskiden ne çok sevgilerim vardı.
Kabıma sığmazdım; ayaklarım yere dokunmaz, kafam gökyüzünü aşardı. Pencereden bakmayı, dışarıdaki insanlardan birinin bir anını hafızama kondurmayı, uçan bir kuşu, ne olduğunu arayan bir bulutu, rüzgarı izlemeyi severdim. Sevdiğim şeylere bakarken sevdiğim başka o şeyi düşünmeyi severdim. Çünkü bu öyle bir özgürlüktür ki; sevdiğim bir yerin yarattığı gizli mabette sevdiğim o başka şeyi düşünmek.
Tereddüt etmeden, çekinmeden, korkmadan, usanmadan, yeni baştan, yeni baştan…
Bir hayaldir sadece. Sadece senin düşünde ses ve vücut bulan, sadece sende öyle anlamlı, sadece sende elleri olan ve sana dokunan. Bir tek orada, bir tek sende ve sence sana uzanan. Öyle güzeldir ki onu sevmek ve düşünmek. Hangisinin diğerini takip ettiğini bilemeden bir sarhoş gibi sürekli bu girdabın içinde dans etmek…
Bundandır; bir düşün unutuluşu yerinden oynayıştır. Bir kaybediş, temelinden bir sarsılış, bütün bir lisanından kopuştur. Dilini kaybedersin. Hissin hâlâ sendedir ama sözünü kaybedersin. Düşüncen uçmaya ve harflerin havada karışmaya başlar. Sen düşüncene dönmek için düşündüğün yerlere dönmeyi denersin ama öyle bir yer yoktur. O yer başından beri içinde bir yerdedir ve bir kere kaybettiğinde izi silinir.
Bir meczup gibi, bir aciz gibi, bir sarhoş gibi, bir dilsiz gibi, bir öksüz gibi, aç gibi, susuz gibi; adını unuttuktan, izini kaybettikten sonra bile arar durursun o şeyi. Ama onu da unutur insan.
İnsan unutur. Yaratılışı böyledir. Siler durur her şeyi.
Bir tek boşluğu silemez. Neyin ya da kimin boşluğu olduğunu bilmemesine minnetle yaşar durur insan.
Ve bazen bir an gelir. Sokakta yürürken, o çok yavaş gelen tramvayın altında kalmayayım diye gülünç bir çabayla hızla karşıya geçerken, bir çay kaşığı fincana çıngır çıngır değerken, yaz günü öğleden sonra soğuk bir rüzgar kafenin penceresinden eserken, herkes konuşurken ve sen dinleyerek gülümserken bir an gelir. Günü, zamanı ve mekanı anlamdan düşüren ve seni çoktan belgisiz zamir yapmış bir his oturur içine.
Bu kimsenin kimseye bahsedemediği özlemdir.
İçindeki boşluğu özlersin. Ve tekrar onu unutup kahvene uzanmadan önce, sadece iki saniye, bir gün her şeyi hatırlatacak bir kavuşma bulur mu seni, merak edersin.