Telefonu kapattım, saat gece 03.36, belli ki Annie yine sabahlayacaktı. Bu kızın uyku problemleri çok olmaya başlamıştı, onun için endişeleniyordum ama şu an endişelenilmesi gereken kişi Annie değil bendim çünkü dediklerine göre tüm sosyal medya hesaplarım kapatılmış o da meraklanıp beni aramış başıma bir şey geldi mi diye kontrol etmek istemiş. Şu anki en büyük sorun hesaplarımı kapatan kişinin ben olmayışım, telefonumu elime alıp kontrol ettim fakat dedikleri doğruydu hepsi kapatılmış gözüküyordu.
Kim?
Ne için?
Kapatır hesaplarımı!
Büyük ihtimal mesajları atan kişi ile kapatan kişi aynıydı ve o kişi benimle çok güzel oynuyordu!
Sabah erken kalkmam için şimdi uyumam gerekliydi, kafamı iyice yastığa gömüp uykuya dalmaya çalıştım.
Sabah olmuş yatağımdan kalkıp kahvaltımı çoktan yapmıştım bile, bugün saat 11.50'de kimya sunumum vardı fakat işin trajikomedisi benim hiç hazırlanamamış olmamdı, buna en iyi bahane olarak dün yaşananları söyleyebilirdim.
Tabii ne değişirdi orası ayrı.
Sunuma hazırlanabileceğim en iyi yer 'Etüt' olduğu için hızlı olmaya çalışarak hazırlanmaya başladım.
"Anne ben çıkıyorum!" dedikten sonra etüte gitmek için yola koyuldum.
Etüte yaklaştığımda saate baktım 09.00. Daha çok vaktim var.
Etüt yoluna girdiğimde karşısında beni görüp korku ve merak karışımı yüz ifadesi ile bana doğru koşar adımlarla gelen Annie'yi gördüm.
"Hera, çok korktum be kızım!"
Canım kıyamam ya! Korktuğunu söylemese bile ses tonundan gece neler hissettiği anlaşılıyordu, bana o kadar meraklı gözlerle bakıyordu ki bu benim suçum olmadığım halde suçlu hissetmeme neden oluyordu.
"İyiyim merak etme” diyebildim çünkü başka diyecek bir şeyim yoktu.
Bir an için oh çekerek söze başladı, rahatladığı her halinden belliydi.
"Eee! Hesapları kimin kapattığını buldun mu?" diye sordu.
Evet bu soruya cevap olarak verebileceğim iki seçeneğim vardı: 1- dün yaşadıklarımın hepsini anlatmak ama bunun sonucunda Annie'den 'Sen delirmişsin!' tepkisi almak. 2- bir yalan söyleyip gerçeği saklamak.
Birinci cevapta bana inanmayan, üstüne üstlük delirdiğimi düşünen bir Annie olacaktı.
İkinci cevapta ise söyleyeceklerimin doğru olduğunu düşünüp konuyu kapatacak olan bir Annie olacaktı.
Böylece ikinci cevap açık ara farkla onu seçmem için bana göz kırpıyordu. Uzun düşünmenin sonunda;
"Annem!" çıkabildi ağzımdan.
"Ne, şimdi annen mi kapatmış?"
"Evet."
"Ama neden?"
Çok güzel, nedeni olmayan bir yalan, şimdi ikinci yalana geçiyoruz!
"Netlerim, sen de biliyorsun ki Türk lirası gibi birkaç haftadır düşüşte ve hiç yükselmiyor, onun için annem geçici olarak kapattı."
Annie'ye iki tane yalan söylemiştim, bu durumu ona açıklamayı istiyordum ama bana inanmayacaktı.
Beraber etüte giriş yaptık.
"Eveet, artık seni de bıraktığıma göre ben kaçar Hera çünkü dersim şimdi başlıyor, görüşürüz!"
"Tamam dikkat et kendine!"
Saat daha 10.15, bu çalışmak için gayet güzel bir vakit olduğu anlamına geliyordu. Gözlerim ile bahçeyi biraz süzdükten sonra boş bir banka oturup notlarımı ve bilgisayarımı çıkardım. En azından ders saatine kadar sunum hakkında birtakım şeyler hazırlayabilirdim.
Toplam 25 dakikadır çalışıyordum...
"Afedersiniz! Boş mu?"
Kafamı yavaşça bana seslendiğini düşündüğüm kişiye kaldırdım, gördüğüm kişi yanıma yaklaşıp oturmak isteyen hiç tanımadığım bir çocuktu.
"Evet ama ders çalışıyorum."
Söylediğim cümle karşısında çocuğun yüzü düştü ama belli etmemeye çalışarak;
"Aslında benim dersimin başlamasına daha var. Beraber çalışabilir miyiz?" dedi.
Çocuk iyi birisine benziyordu fakat yine de kesin konuşmamalıydım.
Başımı onaylar şekilde salladım ardından o da hemen oturdu.
"Ne çalışıyorsun?" dedi, meraklı bir ses tonuyla.
"Kimya sunumumu yetiştirmeye çalışıyorum."
Çocuğun gözleri anlam veremediğim bir şekilde ışıldamaya başladı, bu da heyecanlandığını çok belli ettiriyordu.
"Ah, ne kadar da şanslısın!"
Anlamsız gözlerle bakmaktan başka yapacak bir şey bulamıyordum.
"Kimyam çok iyidir o yüzden söyledim!"
Saate baktığımda sunum yapma vaktimin gelmiş olduğunu gördüm, eşyalarımı toplayıp sınıfa çıkarken telefonuma bir mesaj geldi;
"İyi şanslar!"
Yine ondan gelmişti, hemen etrafıma bakındım ama kimsecikler yoktu ve benim şu an onunla uğraşmamam gerekiyordu, kendimi sunumuma odakladım.
Sınıfa çıktığımda herkesin yüzünde beklediğim endişe yoktu aksine çok rahat olduklarını gördüm, normalde:
'Hocaya nasıl sunum yapacağım?'
'Kesinlikle benimkini beğenmeyecek!'
gibi korku fısıldamaları olurdu fakat gördüğüm manzara hiç de korkuya benzemiyordu resmen hocayı beklemiyor gibilerdi!
Onları, her zaman yaptığım gibi, fazla takmadan sırama geçtim. Dosyaları tekrar incelerken telefonum yine titredi.
"Boşuna bekleme hocan etüte gelmemiş. Ya da bekle sen bilirsin."
Hocanın gelmediğini nereden biliyordu?
Hiç görmediğim, bilmediğim birine nasıl güvenebilirdim? Hem doğru söylediği ne malumdu?!
Acaba şu an yanımda mıydı?
Eğer yanımdaysa onunla konuşabilirdim!
Çantamdan bir defter çıkarıp bir sayfa kağıt kopardım çünkü şu an yanımdaysa bu kağıda yazacaklarıma cevap verirdi yani ben öyle umuyordum, umarım cevap verir!
"Sana nasıl güvenebilirim?"
Yazdım! Bakalım cevap verecek miydi veya ne diyecekti?
Cidden yanımda ise cevap versin!
Kendime inanamıyordum, bu yaptığım resmen çocuk oyunu gibi saçma ve yersiz!
Odaklan Hera!
Tekrar çantama yöneldim ama bu seferki amacım az önce yaptığım saçma şey gibi değildi. Bölüm kitaplarımı çıkardım ve asıl ezberlemem gereken tablonun olduğu sayfayı açtım açmasına fakat açmaz olaydım!
"İnanmak sana kalmış!"
Kitabın arasında kocaman harflerle yazıyordu!
Evet artık aptal gibi merak etmek yerine korkmaya ve beraberinde titremeye de başlamıştım…
Ayağa kalkıp tuvalete gitmek için kapıya yöneldim, elimi ve yüzümü yıkamak neyi değiştirir bilmiyordum ama beni sakinleştiremeyeceği kesindi.
Tuvaletten çıktığımda karşımda "Kimyam çok iyidir." diyen çocuk duruyordu.
"Şey, aniden kalkınca tanışamadık." dedi mahçup bir tavırla. Ben de karşılık olarak elimi uzatıp "Ben Hera 20 yaşındayım." dedim, yaşımı niye söylediysem artık! Çocuk da biraz şaşırarak;
"Cidden 2 yıl mı?" dedi. "Evet maalesef iki yıl mezuna kalmak zorunda kaldım." Hadi ben kalmak zorunda kaldım da bu çocuk neden burada çünkü hoca desem hoca olamaz yaşlı değil, yardımcı desem yine büyük durmuyor fakat öğrenci demeye bin şahit isterdi.
"Dur sen sormadan ben cevap vereyim, evet ben de tekrar sınava hazırlanmak zorunda kaldım ama durumumuz aynı değil."
"Peki nasıl?"
"Şöyle ki ben 22 yaşındayım normalde bıraktığım bölümde son sınıf olmam lazımken buradayım işte."
"Hmmm! Anladım, adın neydi bu arada?"
"Ah, unuttum pardon ben de Christian."
Hafif gülümseyerek, "Tanıştığımıza memnun oldum." dedim ve o da “Ben de memnun oldum." dedi.
Sınıfa tekrar döndüğümde cidden hâlâ hoca gelmemişti, sırama geçtiğimde telefonumda iki cevapsız arama ve bir yeni mesajım vardı. Mesaj ondandı:
"Bu olaylardan kimsenin haberi olmasın demiştim umarım hatırlıyorsundur!"
İyi de ben zaten kimseye bahsetmedim ki gittikçe tuhaflaştı bu!
"Asıl siz insanlar TUHAFSINIZ!!"
Bir dakika ne?!
Kendi insan değil miydi?
Yok artık daha neler...
Eşyalarımı toplayıp sınıftan çıkmış bir bankta müzik dinliyordum ama cidden o insan değil miydi? Yani eğer insan değilse neydi? Uzaylı falan mı? Bu daha da saçma ve mantıksızdı! Tamam hadi diyelim uzaylı fakat benimle ne işi olabilirdi ki?
Çok ilginç!
Düşüncelere iyice dalmışken aklıma Emma'ya kolye yapması için verdiğim taş geldi, umarım hazırdır. Hiç vakit kaybetmeden onu aradım eğer yapmışsa hazır etütteyken kolyeyi alabilirdim.
"Alo canım etütte misin? Evet kolyeyi sormak için aradım hazır mı? Ooo! Çok güzel o zaman hemen almaya geliyorum."
Yes be! Doğru tahmin etmişim.
3 Şubat 2017
Tanrım bana güç ver!
Ne zaman bitecek bu okul?
Azıcık daha dayan Hera az kaldı mezun olacaksın liseden!
Okuldan berbat halde çıkmış, et torbası gibi olan bedenimi yatağa atıp gözlerimi kapatmıştım ama en önemlisi olan o mükemmel uyku pozisyonumu yakalamıştım ki annemin sesi ile bütün rahatlığım bozulmuştu.
"Hera! Canım rica etsem markete gider misin?"
"Tamam anne!"
İstemeyerek de olsa yataktan kalkıp arkası kırılmış ayakkabılarımı bir terlik gibi giydim. Dışarısının soğukluğu uykumu yeterince kaçırmama neden olmuştu bile! Ayaklarımı yere sürte sürte ilerlerken sert bir cismin ayağıma çarptığını fark ettim. Yere eğilip baktığımda ayağıma çarpan şeyin hayatımda gördüğüm en güzel, en parlak taş olduğunu gördüm. Resmen 'Beni al!' diyordu, e tabii ben de hiç onu kırar mıyım? Hemen elime alıp; "Benimle eve geliyorsun canım!" dedim ve cebime atım.
Belki süs eşyası olarak kullanabilirim diye düşünüyordum çünkü kolye için çok büyüktü.
Günümüz:
Atölyeden çıkıp bahçeye doğru yürüyordum ki biri omuzuma dokunarak beni kendine döndürdü. Başımı çevirdiğimde bana dokunan kişinin Christian olduğunu gördüm.
"Galiba sunumun iptal olmuş, üzüldüm senin için." dedi.
Bir an içime tarif edemediğim biçimde ürperti girdi!
Acaba...
O olabilir miydi?
Sanki puzzle'ın parçalarını birleştirircesine her şey kafamda belli bir yere oturmaya çalışıyordu!
Bu sabah yanıma durup dururken gelmesi ve "Kimyam çok iyidir." demesi.
"İnanmak sana kalmış." Mesajı geldikten sonra onunla tuvalette karşılaşmam!
Cidden olabilir miydi?
"Hera!"
"Hey! Hera iyi misin?"
Christian'nın beni kollarımdan tutup sallaması ile tekrar kendime geldim.
"Daldın gittin!"
"Çok özür dilerim ama sonra konuşsak olur mu?" diyip cevap vermesini beklemeden uzaklaştım ondan!
Hızlı hızlı adımlar atıp nefes nefese kalmışken ne kadar uzaklaştığımı anlayıp gözüme ilk ilişen banka oturdum. Çantamı açıp telefonumu aldım şu an sadece Annie ile konuşmak bana iyi gelirdi.
Ana sayfama baktığımda;
Yeni bir iletiniz var:
Gönderici: Bilinmeyen numara
"Ben Christian değilim o yüzden endişelenme."
Nasıl ya?!
Ama böyle de olmaz ki!
Artık düşüncelerimi de mi okuyorsun?
"Evet ama korkmanı gerektirecek bir durum yok."
Koca bir kahkaha attım, bak şu an bütün korkum geçti cidden!
Ya ben şizofren oldum ya da biri benimle öyle bir oynuyor ki...
“Bir; şizofren değilsin, iki; ben seninle oyun oynamıyorum sadece bana ait olan şeyi almaya geldim."
Madem benimle oynamıyorsun o zaman kendini göstersene!!
"Beni dünya gözünden göremezsin!"
Ne?!
Yani düşündüğüm ama asla inanmadığım gibi insan değilsin öyle mi?
Artık yeter telefonumu kapatıp kolyemi çantamdan çıkardım ve gördüğüm şeye inanamadım Emma o kadar güzel bir iş çıkarmıştı ki. Resmen büyülenmiştim.
"SEN NE YAPTIN?!"
Kulağımın yanında duyduğum ama tarifi olmayan sesle elektrik çarpmışcasına sıçradım!
Biri kulağıma 'SEN NE YAPTIN?!' diye bağırmıştı, gözlerimi o korkuyla öyle bir açmıştım ki tabiri caizse yerinden çıkacaklarını hissediyordum!
Yavaştan titremeye ve dünkü gibi soğuk terler dökmeye başladım!
Gözlerim kararak bana karşı geliyordu...
Tekrar o ses;
"Yine başlıyoruz!"
Duyduğum son ses o olmuştu...