Daha önceden buraya hiç yalnız gelmedim sanırım. Buraya genellikle misafirlerimi getirmekten hoşlanırım. Bu yüzden burası bana hep mutlu hissettirmiştir. Bugün bu hissi hatırlamak için belki de tek başıma geldim buraya. Belki de bu şehre yabancı hissettiğimdendir.

Bir barda Türk kahvesi içen, bandanasını Tupac gibi ama biraz ondan farklı bağlamış, yeşil ve morlar içinde, gözlerinde hüzün, kalbinde burukluk, dudaklarında sakin ve yalnızca yerinde açan bir gülücükle kırmızı defterini karalayan bir kadın...

Varuna'nın teras katında bu, şu veya diğer masalardaki anılarımın yanında oturuyorum. Şu gülüşen, yiyen, içen güzel insanlar benim geçmişim sanki. Sanki o masaların her birindeki sohbete bugüne değin defalarca dahil oldum. Konuştum, dinledim, yedim ve içtim.

Bu loş ışık ve çalmakta olan bir Tamino şarkısı bana bir çift kara gözü hatırlattı. Çok değil, yalnız bir çift gözyaşı döktüm anısına.

Şu gördüğüm yeşil bardak altlığında yazan Almanca cümle de yeşil gözlümü hatırlattı.

Raflardaki kitaplar Yaren ve Merve'yi, köşedeki masa Gülcan'ı, yeşil koltuklar Burçak'ı anımsatırken şu anda oturduğum masa da Görkem'i hatırlattı. Hani bana -yalandan- evinin anahtarını verdiği günü...

Öyle yalnız, öyle yabancı hissediyorum ki... Tüm bu insanların arasında hangileriyle böyle hissetmediğimi soracak olursan dostum, bir tek yeşil gözlümle birdim sanki... Diğer tüm birliktelikler ya kendi derdimi unutmak ya da diğerlerinin derdinde orada olmak içindi. Bir tek onun kollarında gerçekten onunla olduğumu hissetmiştim. Ona kadar bana bakan tüm o gözler sadece yüzüme değip geçmiş gibi geliyor şimdi. Onun göğsüne yaslandığımda ise tek bir şey vardı: Oradaydım. Bu kadar! Çok dert vardı, zor zamanlardı ama ben onunlaydım ve o da benimleydi.

İşte o yüzden şimdi o kadar anlamsız ki bu masada yalnız başıma oturuşum... Öyle farksız ki diğer tüm buluşmalardan... Hiçbirinde burada onlarla değildim. O bir çift yeşil gözün verdiği aidiyet ve birliktelik hissiymiş bu masalarda ağlayışlarım, susmalarım. O hissin eksikliğini unutmak için gelmişim sanki buraya hep. Tıpkı şimdi olduğu gibi...

Vaktinde bir çift kara gözden istediğim de bu hismiş. Oysa bu masalara oturmuş kimselerin bu deli kıza böyle hissettirmeye meyli yokmuş. Evinin anahtarlarını masaya bırakanlar da dahil.

Herkesin dilinde:

"Çok güzelsin!"

"Tanıdığım en harika insansın!"

"Sana bayılıyorum!"

"Seni çok seviyorum."

Hiç sevmiyorlar oysa. Sustuğum dertlerimden, açılmayan telefonlarımdan, hiç gelmeyen mesajlardan biliyorum bunu.

Köksüz bir adama sarılmak benim hatamdı belki de. Ne o bir yere aitti ne de ben ona aittim sanırım. Kusurlarına bakıp "Kaktüstür, severim." dedim. Oysa kaktüslerin kökü derin, metaneti kuvvetli olur. Ben bir bataklık yosununa sarılıp boğazıma kadar balçığa bulanana dek fark etmemişim olduğum yeri.

Merak ediyorum çok mu yerinde keyfi?

Merak ediyorum hiç mi özlemedi?

Bir tek bana mı zor bu ayrılık?

Bir tek beni mi ağlatıyor şu yağmurlar, bir tek benim derimi mi kesiyor ayaz? Bu çok özel paylaşım bir tek benim için mi özeldi? Nerede o aşkı? Nerede tüm o sevgi cümleleri? Nerede pazardan pazartesiye özleyen sevgilim?

***

Joker... Şanslı joker... İnsanların sığındığı son liman, şakalarına güldükleri, ondan akıl aldıkları, onu dinledikleri, onunla kendi sorularına cevaplar buldukları, yeşiller ve morlar içindeki joker. Gülcan böyle demişti bana. Derdini bilmedikleri, hiç gerçekten dinlemedikleri ve pek de onunla olmadıkları joker. Tek başına hiçbir anlamı olmayan, yalnızca bir oyunda değeri olan, her sayının yerine geçebilen, her şey olabilen ama tek başına hiçbir değeri, karşılığı, anlamı olmayan bir karakter...

Oysa yeşillerini bana diktiğinde kupa kraliçesiydim ben. Bir koz değil. Elde tutulan son şans değil. Üçüncü karakter değil. Sarılınan, sevilen, güçlü, güzel, değerli ve bir zamanlar oynanan oyunda tek, değişmez ve anlamlı olan...

Şimdi kimim? Hangi kartım destede?

Rolüm ne bugün bu masada?

Ne dinleyenim ne anlatan.

Hem dinleyenim hem anlatan.

Hıçkırıklarım yükseliyor yalnız masamdan.

Bir fincan telve, ıslak peçeteler var.

Bir barda kahve sigara içip ağlayan bir kadınım. Garsonlar masama peçete ve ıslak mendiller getirdiler. Akan makyajımı sileyim diye.

***

"Onu sevdim. O da beni sevdi." -i.e.d.


"Ruhu olan sanatçılar ve ruhumuzu emen sanatçılar..." -k.k.


"İzmir... İblislerin şehri." -c.o.


***

Bugün buraya kendimi getirdim. Kendimi dinlemek ve kendime konuşmak için. Çünkü hep ben vardım burada. Bugün şehre yabancı hissettim. Turistleri buraya getiren benim. Bugün rahatça ağlayayım diye geldim. Herkese şifa olan dilimi kendime de döktüm biraz. Özledim, özlediğimi itiraf ettim. Sevgimi, yasımı anlattım. Çok güzelmiş burası. Teşekkür ederim kendime. Başta yabancıydım kendime, şimdi dost. Bir gün jokerdim, bir gün kraliçe, nasip olursa bir gün olurum azize.