#3: My Sister and Antochia Street by Street


Ablamla gezmeyi çok seviyorum.

Benden sadece 2 yaş büyük. Aramıza seneler girmedi ama belirgin farklılıklar var karakterlerimizde. İki insan birbirinin uyuşmayan özelliklerini kabul edip arkadaşlığa giriştiğinde ortak yönler dönüp dolaşıp bulur bu ilişkiyi. Ablamla da böyle olduk sanırım, yalnızken vakit geçirmekten sıkılmadığım biri oldu.

Farklılıklarımız saymakla bitmez. Biri sessiz biri zıpır iki kişiyiz, elbette farklıyız ama büyüdükçe ne güzel şeyler keşfettim ablamda!


Bugün hepsini anlatıp can sıkmayacağım tabii. Bir ortak özellikten bahsedeceğim, o kadar: İkimiz de gezmeyi ve görmeyi çok seviyoruz. Hatay özellikle, ortak tutkumuz olabilirdi eğer tanıdıkların işgali altında olmasaydı. Ne zaman beraber çarşıya insek gitmediğimiz bir yere geçmeye çalışırız ya da en azından eski sokakları turlamak isteriz. Eski Antakya sokaklarında her kaybolduğumuzda ablamı suçlardım. “Yine nereye getirdin beni ya?” diye yakınmaya başlardım, geri dönsün diye. Elbette ikimiz de biliyoruz ki Antakya sokakları her zaman aynı yerlere çıkar, kimsenin kaybolduğu yok aslında. Ama çocukluk alışkanlığı ya, yakınmadan da edemem. O da güler, 5 dakika sonra doğru yola sokardı yeniden bizi.


Hayatımızda bir şeyler düzgün gitmediğinde kapıyı çekip çarşıya indik hep. Bir mekanımız var, küçücük, Kemeraltı adı. Hemen yakınında Sancak diye çok bilindik bir kafe var, o yüzden Hataylı dostlarım çok dikkat etmemiş olabilir. Benle ablam çok severiz küçük, dar mekanları. Kemeraltı o kadar dar ki, içeride iki masadan, bir buzdolabından ve küçük bir kahve tezgahından başka bir eşya yok. Bütün masaları dışarıya koyuyor sahipleri. Atmosferi çok tatlı, çok samimi. Tadımız kaçınca bu küçük yere sığınıyoruz işte. En son gittiğimizde ablam annemle kavga etmişti. Kalk Semra, demişti, kalkmıştım. Buraya gelmiştik hemen. Girişimizle çıkışımız bir değildi hiç. Sinirle girip gülerek kalkmıştık. Hem atmosferi de güzeldi dedim ya, ablam çok sever fotoğraf çekmeyi. İlk gittiğimizde elimde dandik fotoğraf makinem de vardı hatırlıyorum, duruyor birkaç fotoğrafı.


En son beraber Kurşunlu Han’a gittik. Senelerdir Hatay’da yaşıyoruz, buraya nasıl hiç girmedik? Bu soruyu sorduk işte birbirimize. Karnım ağrıyordu, daha fazla yürüyemeyeceğim için beni handan içeri sokmuştu. Başka bir yere girmiş gibi oluyor insan. Kalabalık çarşıdan sakin Kurşunlu Han’a. Yukarı çıktık, meğer mozaik dersleri veriliyormuş üst katta. Ablam üniversiteye gitmek üzereydi, o yüzden dükkanın kartını aldık sadece. Beraber oturup çay içecektik o gün. Ablam bana 5 masa gezdirdi, dönüp manzarasına baktı, en güzel dağ manzaralı masaya oturdu. Aslında bütün masaların manzarası güzeldi ancak ablamın derdini anlamıştım, fotoğraf çekecek diyeydi bunlar. Yine yakındım elbette ama ciddi değildim, böyle şeylerin lafı mı olur kardeşler arasında?