Ne olursa olsun bu süreç uzamalıydı. Daha fazla uzak kalmalıydım her şeyden. İşten, insanlardan, gece yaşadığım o hayattan. Bir hamster'dım ben, bir çarkın içinde dönüp duruyordum. Duramadığım için yorulduğumun farkında da değildim. Bütün insanlar mı böyle sahi, annemin dediği gibi mi her şey? Dışarıda başka bir hayat yok mu? Neden alt sokağı düşüneyim bu vaziyetteyken?

Nasıl yaşar insanlar İsveç’te, Finlandiya’ da? Botlarda boğulup giden insanlar için Avrupa neyi temsil ediyordu acaba? Benim buhranım çok daha farklı. Ben kendi savaşımdan kaçmak istiyorum. Savaşamadığım bir savaş. Tek bir kurşun bile atamıyorum korkudan. Yorulmuşum da her şeyi baştan düşünüp yaşamaktan. Aynı kitabı yüzlerce kez okumuş gibi bir ezber. Refah seviyesi yüksek olan bir ülkeye ihtiyacım yok benim. Sessizliğe ihtiyacım var. Belki bir amaca, uğruna yaşanacak bir güne ihtiyacım var.

Bazı gecelerde cumhurbaşkanı olduğumu düşünürdüm. Asker eğlencelerini, altı gün beklediğim o pazar günlerini zehreden mahalle düğünlerini yasaklıyordum. Pazarcıların iki kilo elma satmak için bağırmasını bile yasaklıyordum. Gereksiz kornaya basanları, araç konvoylarını ve fazla ses çıkaran ne varsa yok etmeyi planlıyordum. Niye böyleydim ben? Barlarda eşlik ettiğim şarkılardan bile tiksiniyordum. Bir şarkıyı sevip sevmediğimi bile bilmiyordum.

İçim ölmüş benim öyle derler. Bir sevgili değil, bir peygamber, bir kurtarıcı beklediğim zamanları hatırlıyorum. Bir kadınla bunları düzelteceğimi sanıyordum oysa. Birinin beni sevmesinin noksanlığıyla ruhum yaşlanmıştı belki. Artık bu yoksunluğu da hissetmemenin verdiği bir memnuniyet var içimde. Her şeyi baştan düşünmenin yorgunluğu kadınlara gelince tıkanıp kaldı. Hiçbir kadının damgası değilim hayatında. Unutulup gittim. Unuttum gittiler sonra. Ama yine bu yatakta uzanıp düşünürken, artık içimde hiç heves kalmadığını hissetmek yine de üzüyor. Kendimi kandırırken umutlanabiliyordum. Bir esmer kadını durakta görüp günlerce düşünüyordum. Oysa şimdi… Kirlilikten başka bir şey değil biliyorum. Evlilik kurtarır diyor annem. Evlilik? Bebek biberonu, umutsuzluk, can sıkıntısı ve kusmuk kokan bir ev mi? Bilmiyorum. Akşam ağzını şapırdatıp yemek yiyen, her yaptığımın hesabını soran bir canlıyı istemiyorum. Evlilik sıkıntıdan başka bir şey değil gibi geliyor bana. Böyle evlerle, bu yeni hayat düzeniyle evlilikte anlamını yitirmiş durumda. Bu evlerde nasıl mutlu evlilikler olur. 120 m2 içerisinde hapsolmuş, ekranlara baka baka yok olup giden ömürlerde akşama kadar canını dişine takan bir adam, eve döndüğünde hayatında televizyon dizilerinden ve başka kadınların sahip olduğu şeylere tamah eden bir kadınla nasıl mutlu olabilirdi? Çok başka bir insanla olabilirdi belki diyorum. Ama her insan ben de dahil, en sonunda o farklılıkları kayıp etmiyor muydu? Ne kadar kaçıp dursam bile insan korktuğu kişi olmuyor muydu?

İşte yıllardır kaçıp durduğum depresyon. Kaç gündür bir damla alkol içmedim. Gözümde bir sızı, bir yarık var gözümün altında kapanmıyor. Bir fikrim var. Doktor ne yapma derse, yapıyorum. Bandajı çıkıyorum. Acıyor ama parmağımı sokuyorum biraz yarıktan içeri. İyileşmesin istiyorum. Onların arasına tekrar dönmeyeyim. Böyle giderse yeniden hayal bile kurmaya başlarım. Gerçek olsun istemeden hayaller kurarım. Belki hissetmeye bile başlarım. Duygularım yeniden dirilir. Odamı sevdiğim gibi döşerim belki. Diğer insanlar gibi zevk almaya başlarım bir şeylerden. Bir fincan kahveyi zevkle içerim. Bir yürüyüş yaparım düşüncelerden uzaklaşmak için. Gider kıyafetler alırım. Rehberimdeki tüm kötü kadınları silerim. Benliğimi unuturum. Eskiye dönerim. Eski bir benliğe sığınırım yeniden. Tekrar güzel günlere dönerim.

Belki Nihal’e aşık olurum. Bırakırım kendimi olduğu gibi. Peşine düşerim. Beni kabul edene dek onun peşine düşerim. Hatta hemen imkansız bir aşka çevirmeden her şeyi, ilk denemem de tavlarım onu. Bir şeyler düzelir işte. İkimizde bir işe gireriz. Anneme yakın otururuz. Annem çocuklara bakar bizim için. Sonra günler geçer gider. Peki nereye? Tüm bunlar neden olur? Neden olsundu? Bazen her şeyden aslında memnun olduğumu hissediyorum. Elimde olan bu hayattan memnunum diye mi tahammül ediyorum?

Nankör müyüm annemin dediği gibi? İşimin, evimin, bana verilen nimetlerin değerini mi bilmiyorum? Boş ver, boş ver her şeyi. Kimsenin değiştiremediği bu dünyayı ben mi değiştireceğim? Öyleyse nereye gitmeli? İçimdeki bu keşmekeşin çözümü neydi? Çok mu düşünmekten? Oysa bıraktım düşünmeyi yıllardır. Yenilgiyi kabul ettim. Sevmediğim bir işi, sevmediğim insanları ve bu dar odayı kabul ettim. O kadınları, o kirli pansiyon odalarını benimsedim. Bunlara rağmen neden geçip gitmedi içimdeki sıkıntı? Ben, ne istiyordum benden? Öyleyse bırakıp gitmeliydim her şeyi. Tüm varlıklarımı. Annemi ve işimi. Değiştirmeliydim hayatımı, diğer insanlar ne düşünür demeden, bu korkaklığı yakıp yıkmalıydım. Kendimden vazgeçmeme rağmen iyi mi dedirtebildim? Uysal olmama rağmen, kimseye zarar vermeme rağmen kimin değerlisi oldum? Tüm bunları istedim mi peki? Bilmiyorum. Bir şeyleri anlamanın ve hissetmenin beklentisi içindeyim yalnızca.

Eşyalara bakıyorum. Sürahiye. Hiç yorulmadan bir suyu tutmasına. Bardaklara, pencerelere, masaya… Her şey bir amaca hizmet ediyor anlaşılan. Doğada böyle olsa gerek. Bir döngü. Bu döngüyü zorlayan bir silik kuvvet mi beni yorup yığan? Akıntıya bırakmakta istedim kendimi fakat yüreğimi susturamadım.

Bir yarık var gözümde. Bir buz dağına güneş düşmüş gibi. Buzlar eriyecek sanki, buzlar eridiği zaman bir şeyler çıkacak içinden. Bir şeyler uyanacak o dağın altından, dünyaya bir şeyler katacak gibi. Yüreğim bu buz dağı. Durup düşünmek ne güzelmiş onu hatırladım. Geri dönmek fikri beni kahrediyor. Artık bu yaştan sonra başka bir işte bulamayacağımı biliyorum. Ne kadar kabul etmesem de en iyi yaptığım işi yapıyorum. Kendim de bir iş kurup yapamam. Bu mecburiyet beni kahrediyor. Tekrar o masaya oturup çalışmaya başlamak. İş yeri tuvaletinde açılan saçlarıma, kırışan alıma ve her gün büyüyen göbeğime bakarak yaşlandığımı hissetmek… Oturmaktan ağrıyan belimle bara kadar yürümek. İçimde bir huzursuzluk, evde yemek yapmıştır annem gelmeyeceğimi bilerek beni de bekler. Sıkışıp kalmak bu işte. Geri dönmek istemiyorum. Biraz daha rapor almam lazım. Oynuyorum yaramla iyileşmesin diye, beni iyileştirsin diye.