Hayatım biraz da anlatamadıklarımdan oluşuyor sanırım. Düşünmeden yapma adetimden dolayı düştüğüm çukurlar, yaptıktan sonra kendime yediremediklerim ve kendimi suçlamalarım. Hepsinin failinin ve suçlanabilecek tek tanığının ben olduğunu anlamam çok uzun zaman aldı. "Yaratıcı beni bu dünyaya gönderdiyse vardır bir bildiği..." diyerek kendime bir şeyler katmayı bırak, kıpırdamazdım bile. Ot gibi yaşamak tabirinin canlı karşılığıydım, arada bir ağlardım, kendimi üzen ve buna ses çıkarmayan tek sorumlu yine bendim.
Hayatıma yeni şeyler giriyor, milyon dolarlar yatırsanız da ilerlemeyi bırakmayan zamanla beraber. Biraz korkutucu ve oldukça belirsiz ama değişiyorum, adına da yaşlanmak diyorlar. Korkularım, fikirlerim ve çekincelerim değişiyor, kendimi çözmeye çabalıyorum.
Mesela, kendime ılımlı yaklaşmaya başladıkça yaşamdaki sevinci bulduğuma inanıyorum. Bir zamanlar sıkışıp kaldığım tabular üflememle uçup gidiyor kursağımdan artık. Eskiden bana ağlama krizleri geçirtebilecek olaylar, aklımın köşesinde toz bile tutmuyor. Birileri için kendimden bir şeyler eksiltmek yerine o "birilerini" hayatımdan eksiltmeye karar veriyorum. Bir şeyden sıkılınca içime atmayı değil; değiştirmeyi, en azından görmezden gelmeyi öğreniyorum.
Bugün kafamdaki tilkiler bana bir şey öğretti, led ışıklarım var ve o kadar çok seviyorum ki yakmıyorum, şu güzel çelişkiye bakar mısınız? Sonra birden bir soru parladı beynimin derinlerinde: "Yarın öleceğini bilsen pilleri umursar mısın yoksa ışıkları yakar mısın?" Cevap netti, düzdü ve keskindi, yakardım, eskiyecek diye giymediğim kıyafetlerimi giyer uyurdum, yatağın altındaki peluşlarımı çıkartır bir güzel raflara dizerdim, annemin "Toz tutuyor bunlar..." demesine aldırmadan. Hor kullanmadan, hakkını vererek yakardım ışıklarımı ve giyerdim kıyafetlerimi, şemsiye kullanmazdım, inadına birikintilere basardım çoraplarımın ıslanmasını dert etmeyerek. Yani şunu demek istiyorum:
Ortaokulu daha dünmüş gibi anımsayınca anlıyorum ki hayat 3 tane kumanda pilinden çok daha değerli ve ışıkları yakıp tadını çıkaramamak için çok kısa.
Eslem Tuncular
2020-04-17T21:47:02+03:00Beni ne kadar mutlu ettiğinizi bilemezsiniz ❤ Yazılarımı ilk defa paylaşıyorum ve gelen ilk yorumun böylesine güzel ve destekleyici olması bana inanılmaz motivasyon verdi. Çok teşekkürler.
Alıntılarla Yaşıyorum
2020-04-17T21:31:24+03:00"milyon dolarlar yatırsanız da ilerlemeyi bırakmayan zamanla beraber." Çok iyi. Ben de bu aylarda zamanın akıcılığına kafamı takmış durumdayım. Zamanın viskoziteli olup akmaya karşı direnmesini çok isterdim. Ama bir de iyi tarafından bakın, Proust'un Kayıp Zamanın İzinde serisinde uygulamaya çalıştığı gibi ot gibi yaşamak tabirinin canlı karşılığı olmadan ot gibi yaşamamamız gerektiğini de anlayamayız. O yüzden ot gibi yaşayan bir insanın da bu tür içselleştirmeler yansıtacağını düşünmediğim için demek ki ot evresinden yavaş yavaş meyveye ve hatta çiçeğe doğru giden bir evrim olabilir böylelikle. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.