Tam 15 dakikadır odamda sadece müzik dinliyordum, belki karnım acıkmazsa dinlemeye devam ederdim. Evde benden başka kimsenin olmayışı nedensizce huzurlu olmamı sağlıyordu.
Müziği durdurup ayağa kalktım, salata yapmak için odamdan çıkıp mutfağa yöneldim.
Önce buzdolabından domates, marul, maydanoz, nane ve son olarak karalahana çıkarıp tezgaha koydum.
Neden müzik eşliğinde yapmıyorum diye düşünüp odamdan telefonumu almaya gittim.
-Bir yeni mesajınız var:
Ana ekranımda yine bir okunmamış iletim vardı.
"Selam!
Christian."
Christian mı?
Numaramı nasıl ve nereden bulup
mesaj atmıştı?
Bu çocuk ufaktan beni korkutmaya başlıyordu.
Alıcı: Christian
"Numaramı nasıl buldun?" Gönderildi.
Müziği açıp tekrar mutfağa yöneldim, çalan şarkı "Boom Clap!"tı.
İlk önce sebzeleri güzelce yıkadım ikinci olarak domatesleri küçük küçük doğradım, sonra ellerimle marul, maydanoz ve naneyi kopararak hazırlamaya devam ettim. Son olarak karalahanayı da doğradım. Doğrama işi bittiğine göre artık salatanın sosunu hazırlayabilirdim.
Telefonun titremesiyle beraber ellerimi silmek için havluya yöneldim.
"Annie'den aldım, daha doğrusu o verdi."
Annie ve Christian'nın arasında ne gibi bir bağlantı vardı ki?
Alıcı: Christian
"Neden verdi peki?"
Gönderildi.
Tekrar salataya döndüm, bir an önce yemek yemek istiyordum çünkü karnımdan çıkan gürültü iki boğanın kavga etmesi gibiydi.
Saat 21.10 :
Saatlerdir oturmuş baştan "Yüzüklerin Efendisi'ni" izliyor ve yatakta uzanıyordum.
Son iki gündür hayatımın en karmaşık ve korkunç olaylarını yaşamış olmamı bir türlü aklımdan çıkaramıyordum, özellikle de bunların gerçek olma olasılığını düşünmek dahada korkutuyordu beni.
Ondan en son gelecekte iken mesaj almıştım, aradan kaç saat geçmiş olmasına rağmen hala mesaj yoktu.
Merak ettiğim bir düzine soru vardı ama aralarında şu anlık önde olan iki sorunun cevabının hemen verilmesi gerekiyordu:
1- Neden sürekli saat olarak 40 dakika geriye gidiyordum? Ve bu sadece telefonda gözükürken tarihim nasıl asla değişmiyordu?
bu yüzden sürekli gazeteye bakmak zorunda kalıyordum.
2- O duyduğum ses ona mı aitti?
Tam kolyemi çantamdan çırkardığımda duymuştum sesi.
Evet ya kolye!
Hemen yataktan çıkıp çantamın yanına gittim, umarım kolyem yerindedir diye düşünüyordum.
Kalbimin daha hızlı atması ile titreyen ellerimle çantayı açtım.
NE!! Diye öyle bir bağırmıştım ki sesim odada yankılanmıştı.
Kolye çantada yoktu!
Aklım artık almıyordu hemde hiç.
Kolye neredeydi?
NEREDE?
Hemen telefonumu elime alıp Emma'yı aradım.
"Alo! Kolye kayboldu! Evet. Bir hatırlasam işte, bilmiyorum. NE! Neden önceden söylemedin? Tamam o zaman sonra konuşuruz!"
Telefonu kapattım. Duuyduklarımı önce sindirmem daha sonra ise anlamam gerekiyordu!
Birkaç dakika sadece duyduklarım karşısında duvarı izledim, Emma'nın dediklerine göre taşı kolye yaparken çok ama çok zorlanmış. Taşa her bir cisim dokundurduğunda başı dönüyor ve midesi bulanıyormuş özellikle taşı yoğuturken bu durumu çok fazla yaşamış.
Acaba ona yaşadıklarımı anlatsa mıydım?
Ama kimsenin haberi olmasın demişti hemde iki defa vurgulamıştı!
Ooof! Şu an bir mesaj atıp ne yapmam gerektiğini söylese çok iyi olurdu.
Zil sesiyle yerimden zıpladım, umarım ondan gelmiştir diye düşünerek telefona yöneldim.
"Annie, seninle beni yanyana görmüş ve sen gittiğinde hemen yanıma gelip seni nereden tanıdığımı sordu çünkü biz yani Annie ile ben önceden tanışıyoruz sonra işte aynı dersleri aldığımızı söyledim o da sizin grubunuza katılmam için çok ısrar edip numaranı verdi hatta verirken 'Hera sana bayılacak!' dedi."
Christian'dan:
Yıllarca okuyup sayısız sınavlardan geçip zor zamanlar atlattıktan sonra güzel bir bölüm kazanmak mükemmeldi. Ama şimdi bırakmak zorundaydım ve bu biraz zoruma gitmiyor değildi. Yinede kararımın arkasındaydım.
Okuldaki evrak işlerini hallettikten sonra eve doğru gidiyordum. Yarın şu an bıraktığım bölümü kazanmamı sağlayan etüte geri dönmek için kayıt yaptıracaktım. Umarım bir sıkıntı çıkmazdı.
Telefonu elime aldım ve "Hakan" hocayı aradım, etüte kabul edilirsem vereceği tepkiyi merak ediyordum.
"Alo! Oo hocam hatırladınız hemen. Evet doğru duymuşsunuzdur, bıraktım. Ben de onu bekliyorum belki yarin karşılaşırız. Ne?
Ciddi misiniz? Vay, rakip olması güzel bu beni taze tutar. Tamam hocam, kendinize iyi bakın. Görüşürüz!"
Hakan hoca dediğim kişi önceden gittiğim ve şu tekrar kabul beklediğim etütte kimya öğretmeni olarak çalışıyordu. Aslında kendisi bir kimyager ama tatsız bir olay yüzünden şu an ettütte çalışmaya devam ediyordu. Tabii bir aralar en iyi öğrencisi bendim. Beni geçen tek bir öğrenci yoktu o zamanlar. Kendisi kimya alanında ilerlersem çok iyi yerlere geleceğimi söylerdi hep. Ancak ben ne yaptım, en iyi olduğum alanı seçmek yerine ailemin baskısıyla başka bir bölümü seçtim.
Tam bir aptallık!
APTALLIK!
Keşke Hakan hocayı dinleyip kimya üzerine dahada yoğunlaşsaydım.
Telefonda bana bir kızdan bahsetmişti dediğine göre o da benim gibi Üniversite sınavına hazırlanıyormuş ve en önemlisi kimyası çok iyiymişte, onu geçen kimse yokuşta neymiş?!! Şansa bak işte gidip görelim kızı ne kadar iyiymiş. Tabii beni geçebileceğini hiç sanmıyordum orası ayrıydı.
Eve geçmiş çoktan bütün işleri halletmiştim, tüm günün stresi ve koşuşturmasıyla cebelleşip yorgun düşen bedenimi yumuşacık olan yatağıma serbest düşüş halinde olan bir cisim gibi bıraktım, artık sadece güzel bir uyku lazımdı.
Yorgun olduğum anlarda her zamanki gibi Luck kucağıma gelip, mırlar ve bana sürtünürdü. Sanki bunun yorgunluğumu alacağını biliyor gibiydi. Şimdide öyle yapmış kendisini sevdiriyordu. Luck bu hayattaki en büyük şansımdı, ona bu ismi vermemin sebebi buydu.
Gerçekten kediler muhteşem ötesi varlıklardı.
Sabah güneşin ilk ışıklarıyla gözümü açmış, güzel mi güzel leziz bir kahvaltı yapıp karnımı ödüllendirmiştim.
Şimdi saatlerdir bakmaya korktuğum e-posta kutumu açma vakti gelmişti.
Çalışma masamda duran laptop'ı yanıma alıp email'i açtım, açılmamış postlara bakmadan önce iki elimi birleştirdim ve başımı önüme eğip "Lütfen, lütfen!" dedim.
Birkaç dakika sonra başımı kaldırıp ekrana baktım:
"YES!!"
"İŞTE BU!"
Sevinçten odanın içinde bağırıyordum, tabi doğal olarak ellerimi istemsizce havaya kaldırmıştım.
Etütten onay almıştım!
Kafamı sağa doğru çevirip telefonuma uzandım, hemen Hakan hocayı aramalıydım.
"Günaydınlar hocam! Evet! Doğru tahmin ettiniz, evet, tabi hemen hazırlanıyorum, görüşmek üzere!"
Benden önce haberi almış olması beni daha da mutlu etmişti, öğleye doğru saat 11.00 sularında bir kimya sunumu olacakmış, hem de o kızın! Hocam da mutlaka sunuma katılmamı istedi, o yüzden hiç vakit kaybetmeden hazırlanmaya başlamalıydım.
Etüt yoluna girdiğimde biraz duygulandım çünkü yılların bu kadar çabuk geçmesini beklemiyordum.
Etüttün giriş kapısından içeri girdim, ilk önce yardımcı profesöre gidip programımı almalıydım ama odası neredeydi?
Bir şekilde odayı bulup programımı almıştım, kolumda duran saate baktım daha sunumun başlamasına çok vardı.
Binadan çıkıp bir bankta oturmayı ve biraz takılmayı düşünüyordum.
Etrafıma çok sayıda ve dikkatlice bakmama rağmen boş olan bank yoktu, mecbur birinin yanına oturmak zorundaydım. Gözüme ilk çarpan ve bana en yakın olan banka yavaşça yaklaştım;
"Afedersiniz! Boş mu?" dedim.
Kız, kafasını kaldırıp beni tanımaya çalışan gözlerle süzerek "Evet ama ders çalışıyorum." dedi.
Böyle soğuk bir tepki beklemediğim için biraz yüzüm düştü ki zaten bunu belli etmek istemesem bile kısık bir ses tonuyla;
"Aslında benim dersimin başlamasına daha var, beraber çalışabilir miyiz? Tabi sakıncası yoksa." dedim.
Kız biraz düşünerek başını onay verir gibi salladı.
Hiç vakit kaybetmeden yanına oturdum. Ne yaptığını anlamak için biraz onu izledim.
"Ne çalışıyorsun?" dedim ama ne çalıştığını zaten anlamıştım "Kimya" çalışıyordu, belli ki o sunuma hazırlanıyordu.
"Kimya sunumumu yetiştirmeye çalışıyorum." diye cevap verdi
İşte bu! Hakan hocanın telefonda bahsettiği kız buydu. Şans ayağıma gelmiş haberim yok! Daha doğrusu ben ona geldim onun haberi yok!
"Ah! Ne kadarda şanslısın!" dedim özgüven patlamasıyla.
Kız bana anlamamış gözlerle baktığı için mecbur açıklamak zorundaydım.
"Kimyam çok iyidir, o yüzden dedim!" Diye cevapladım
Kız şaşkın şaşkın bana bakakaldı.
20 dakika sonra kız eşyalarını toplayıp banktan kalktı, ardından kısa süre sonra bende kalktım.
Arayan: Hakan Hoca
"Alo! Hocam, evet okuldayım, ya öyle mi? Tamam hocam macbur yarın görüşürüz."
Hakan hocanın dediğine göre kimya sunumu iptal olmuş ama yinede o kızın sınıfına gidip kayıt yaptırmam gerekiyordu, biraz kıza üzülmüştüm açıkçası, çok hazır gibi gözüküyordu.
Binaya girdim, salon 15B'ye gitmem gerekiyordu fakat ondan önce tuvalete gitsem daha iyi olacak gibiydi.
Saçlarımı biraz ıslatıp şekil verdikten sonra yeni yeni adama benzemeye başlamıştım, bu binanın tasarımı ne kadar kötü diye düşünürken "KADINLAR TUVALETİNDEN" o kız çıktı!
Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemez halde öylece kıza bakıyordum çünkü içinde bulunduğumuz yer konum itibariyle yanlış anlaşılmaya çokça müsait bir yerdi.
Lütfen kız onu takip ettiğimi sanmasın!
LÜTFEN!
N'OLUR BENİ SAPIK SANMASIN!
SANMASIN!
Bu garip sessizliği ve tuhaf bakışmayı bozmak için;
"Şey! Aniden kalkınca tanışamadık..!" dedim.
Kız öne atılarak:
"Ben Hera, 20 yaşındayım!" dedi.
Sanki yaşını sormuşum gibi. Şu an bu konuşmanın nereye gideceğini düşünmek beni daha çok geriyordu.
"Cidden iki yıl mı?" dedim gözlerimi devirerek çünkü dün Hakan hocadan öğrenmemiş numarası yapıyordum.
"Evet maalesef iki yıl mezuna kalmak zorunda kaldım." dedi.
"Dur sen sormadan ben söyleyeyim, evet bende tekrar sınava hazırlanmak zorunda kaldım ama durumlarımız aynı değil." dedim en azından büyük gözüktüğüm için kız beni, hoca veya staj öğrencisi sanabilir bir diğer sebepte onu tuvalete kadar takip edebilecek yaşta olmadığımı anlaması için.
"Peki nasıl?" dedi.
"Şöyle ki, ben 22 yaşındayım normalde bıraktığım bölümde hazırlıkla beraber 2. sınıf olmam lazımken buradayım işte." dedim.
"Hmm! Anladım, adın neydi bu arada?" dedi.
Çok doğru bir soru sormuştu, ben konuşmanın bitmesi için çaba sarf etmekten adımı bile söylememiştim.
"Ah! Unuttum, pardon bende Christian." dedim.
Kız hafif gülümseyerek "Memnun oldum tanıştığımıza." diyerek cevap verdi
"Bende memnun oldum." dedim.
Birkaç dakika sessizlikten sonra kız sonunda sınıfına gitti.
HERA'DAN:
Annie ve bu çocuğun ne alakası vardı?
Yarın Annie'den öğrenirdim. Şu an tüm günün yorgunluğu gözlerime vuruyordu.
Telefonu kapattım yatağa iyice yayılarak uykuya daldım.
Hafta sonlarının neden bu kadar kısa olduğundan şikayet ederken odamı toparlıyordum.
Bugün sadece dinlenmek istiyordum, beynimi boşaltmaya ihtiyacım vardı.
Annemlerin dün akşam teyzemlerde kalmak için gitmeleri, bu iki günü huzurlu geçirmemi sağlamıştı.
Biraz daha kahvaltı yapmanın dışında her şey ile oyalanırsam, açlıktan başım dönebilirdi o yüzden hemen mutfağa geçip leziz bir kahvaltı hazırlamam gerekliydi.
Saat: 14.35 ve ben çalışma masasına dağılmış kağıt demetleri ile elimde kahve çalışıyordum.
Aklımda çok ama çok özel bir proje vardı ama fakat hayata geçirebilir miyim bilmiyordum, elime telefonu alıp Annie'yi aradım.
"Alo! Nasılsın ve ne yapıyorsun? Ben de iyiyim, çalışıyordum, evet, biliyorum, hiç sorma ya dün mesaj attı zaten, yani doğru söylüyordu, peki siz nasıl tanıştınız? Anladım ama tabii ki ona inanmadım, ama senin böyle bir şey demen ne bileyim çok saçma, tamam anladım da onda ne gördün? 'Hera sana bayılacak!' dedin. Hmm! Devam et evet dinliyorum, tamam konuşmaya çalışırım onunla, akşam müsaitim, süper olur görüşürüz!"
Çocukla çok iyi anlaşırmışım ve bayağı kafa dengiymiş, konuşmaya çalışırım dedim ama içimde nedensizce kötü bir his vardı, sanki onunla konuşmamalıymışım gibi. Tabii bunların hepsi sadece bir his!
Akşam 19.20'de Annie gelecekti! Çok heyecanlıydım.
Tam olarak 4 saat 35 dakikam vardı.
İlk önce savaş alanı gibi duran masamı toparlayarak başlayabilirdim.
Acaba akşam yemeği olarak ne pişirseydim?
Fırında soslu tavuk, yanına da mısırlı salata yapsam...
Uff! Çok güzel olurdu. Daha şimdiden ağızımın suyu akmıştı.
Ortalığı güzelce toparlamış, tavuğu fırına koymuştum, şu an ise salataya koyacağım mısırları haşlıyordum. Mısırlar ocakta haşlanırken yeşillikleri doğrayabilirdim, buzdolabına yeşillikleri çıkarmak için yöneldiğim anda arka odalardan birinde telefonum çalmaya başlamıştı.
Telefonu daha fazla bekletmemek için hızlı adımlarla mutfaktan çıktım.
Telefonu elime aldığımda:
Arayan: Bilinmeyen numara
Yazıyordu.
Kalp atışlarım gittikçe hızlanmaya başladı çünkü arayan "o" olabilir miydi?
Eğer o ise neden şimdi aramıştı, neden dün değildi?
Ne yapacağımı bilemez halde öylece odada elimde telefonla volta atıyordum.
Çok geçmeden çalan telefonum durdu ve ben '"Belki o değildir." diyerek mutfağa geri döndüm.
Salataya devam ettim.
Tüm hazırlıklar bittikten sonra tek bir şey eksikti o da Annie.
Saate baktığımda 19.00'du.
Biraz dinlenmek için yeterli vakit vardı, koltuğa oturdum ve sosyal medyada gezinmek isterken aklıma hesaplarımın kapatıldığı geldi.
Gönderici: Christian
"Az önce seni yanlışlıkla gizli numaradan aradığım için özür dilerim."
Cidden Christian mıydı?
Şu an neden o olmadığı için üzüldüm bilmiyorum ama bir habere ihtiyacım var diye düşünüyordum, en azından yaşadıklarım gerçekse.
Alıcı: Christian
"Önemli değil ama neden aradın?"
Gönderildi.
Gönderici: Christian
"Kapıyı açarsan öğrenirsin."
NE!
KAPI MI?
Çalan kapı zili ile ayağa kalktım büyük ihtimal kapıdan Christian vardı.
Kapıyı 'Niye geldin?' dercesiyle olan yüz ifademle açtım, karşımda Annie ve Christian duruyordu.
Annie bu hayatta neleri sevdiğimi nelerden nefret ettiğimi iyi bilirdi, özelliklede nefret ettiklerimin listesini.
Bunlardan biri, plan dışı ani değişikliklerdi.
Tabii o da suçunu bilircesine bana yavru köpek bakışları atıyordu. Çok geçmeden ağızından birkaç kelime döküldü.
"Sinirlenmeden önce bizi dinlemelisin, lütfen." dedi Annie.
"Tamam ama umarım mantıklı bir açıklaması vardır." diyip gözlerimle Christian'nı işaret ettim.
İçeri geçmeleri için ellimi kaldırdım, ben mont ve çeketleri askıya asarken Annie Christian'a salonu gösteriyordu.
Bende içeri geçtiğimde Annie'nin her gelişinde çok seviği tekli koltuğa oturduğunu gördüm, Christian ise bitkilerimin yanında duran ikilı koltuğa geçmiş. Benim 'L' koltuğa oturmamla konu açılmayı bekledi.
"Benim neden geldiğimi soracaksın değil mi?" dedi Christian.
"Yani evet." diyerek kafa salladım.
Kendinden çok emin olduğu kadar haklı olma düşüncesiyle söze başladı.
"İlk olarak seni neden gizli numaradan aradığımı açıklamalıyım, bıraktığım bölüm 'Hukuk' olduğundan başıma bir takım belalar almış olabilirim onun için bazen arama yaparken gizliye alıyorum. Seni de aramadan önce çıkarmayı unutmuşum." dedi.
Benim bir şey dememi beklemeden Annie hemen söze atıldı.
"Evet, doğru söylüyor Hera, zaten hazırlıkta tanıştık ve nasıl başına bela aldığını hatta neden okulu bıraktığın biliyorum." dedi.
"Tamam inaniyorum size ama hala neden burada olduğunu açıklamadın." dedim kuşkucu bir tavırla.
"Hemen açıklıyorum, okulu bırakma işleri tamamiyle iki gün önce bitti yani en azından ben öyle sanıyordum. 'Bela' diye bahsettiğim olay galiba şu an başka bir bölümü okumamı veya hazırlanmamı engelliyor onun için Annie'yi aradım yardım amaçlı daha sonra sana geleceğini söyledi hem seninle de yakından tanışabiliceğimi söyleyip beni davet etti."
Kafamı Annie döndürüp "NEDEN SÖYLEDİN?" bakışları attım.
Saat 21.15 ve biz akşam yemeği yiyip saatlerce masada sohbet etmiştik.
Christian'a karşı biraz daha samimiyim artık çünkü Annie'nin dediği gibi çok kafa dengi birisi olduğunu görmüştüm.
Christian'nın hayatından konuştuk, lise hayatından aslında ne kadar başarılı olduğundan hatta asıl istediği bölümün "Kimya" olduğundan ama ailesi için hukuk seçtiğinden bahsetti.
Annie ile nasıl tanıştıklarını anlattılar, sonra benimle nasıl tanıştığını anlattı Annie.
Ben neden iki yıl mezuna kalmak zorunda kaldığımı anlattım, nasıl aptal gibi sınava geç kaldığımı ve diğer sene de kendime güvenmediğimden dolayı girmediğimden bahsettim.
Tabii ikisi de benimle dakikalarca dalga geçtiler.
Ama benim suçum yoktu ki geç kalmada, aynı isimde iki okul yan yana konulursa tabii ki ben karıştırırım yani kim karıştırmaz ki?
Biri Anadolu, diğeri ise Anadolu Teknik Meslek Lisesi, ben o heyecanla Anadolu'ya gireceğime yanlışlıkla mesleğe girdim, dakikalar sonra aslında yan okulda olmam gerektiği anlaşıldı, çok hızlı koşmama rağmen yetişemedim, çoktan kapılar kapanmıştı. Diğer sene de hem motivasyonum düşmüştü hem de kendime güvenim kalmamıştı, hiç riske almayıp girmek istememiştim.
Annie'nin benden iki yaş büyük olması benim çok işime yaramıştı çünkü sınav hakkında baya tüyolar vermişti.
"Eee, sen hala neden bölümünü bıraktığını söylemedin?" Ben böyle söylememle Annie gülme krizine girdi.
"Hahahahhah! Sence bunu söylemeye cesareti var mı?" dedi Annie.
"Neden ya, hadi söyle." dedim.
Christian'nın yüzü kızarmıştı bile.
"Tamam, söyleyeceğim ama asla dalga geçmeyeceksin söz mü?" dedi yalvarırcasına.
"Hahahahha! SÖZ ama eğer Annie'nin dediği kadar aptalca bir şeyse gülerim." dedim.
"Offf! Söylemiyorum ya!" dedi.
"Sen söylemezsen bile söylerim." dedi Annie.
"Hadi ikinizden biri söylesin lütfen."
"Bak şimdi, biz 1. sınıfın bahar dönemindeyken okulda sınav belli başlı geçilmesi zor olan derslerin cevapları çalınmış. Bu geri zekalı da çalan kişilerin yanına gidip para karşılığında cevapları almış ama verenlerin aldığı anlaşılınca onlarda tüm suçu buna atıp okul idaresine söylemişler tabi zavallı Christian'da kendini suçsuz olarak kanıtlayamadığı için bölümden atıldı. Kısaca o bırakmadı kendisi ATILDI!" dedi Annie.
"Nee! Hahahhaha, inanmiyorum." Annie ve ben gülme krizine girmiştik çünkü bir insan bu kadar aptal olabilir miydi?
"Söz vermiştin!" dedi ama ben kendimi çoktan kaptırmıştım.
"Her şey için çok teşekkür ederim." dedi Christian askıda duran montunu alırken.
"Bak çok iyi olmadı mı onu da getirmem?" dedi Annie bana sarılırken.
"Aslında itiraf etmem gerekirse son günlerde çok karmaşık şeyler yaşıyorum ve bunları kimseye bahsedemeyeceğim olaylar olduğu için daha da kötü oluyordum ama bugün o kadar fazla eğlendim ki ifade edemem, ikinize de sonsuz teşekkür ederim." dedim.
"Ne demek, saçmalama, ben her zaman yanındayım senin." dedi Annie.
"Cumartesi günümü taçlandırdığın için tekrar teşekkür ederim." dedi Christian.
Onları kapıdan uğurladıktan sonra mutfağa geçip ufak çaplı bir temizlik yaptım.
Saat: 22.30 olmuştu artık yatağa uzanma zamanı veya çalışma masasının başına geçip proje için uğraşma vakti.
Bence hala enerjim varken çalışmam daha iyi olur.
Sıcacık kahvemle masanın başına oturdum ve çalışmaya başladım...