Gözlerimde kendi kayboluşunu izlemek ne zordu şu değişen koşullarda. Sanırsam soğuk kalbim sıcaklığı yeterince hissetti, özellikle gözlerine bakarken. Ne aciz, ne kadar da habersiz. Soğukluğu resmen gözlerine yansımış, korkuyla hissettim. Yaşanılanları görmezden gelmeye ne alışmış ama duygularına izin vermeden sadece görmezden gelmenin lütfu ile yaşamış. Bu hissi bilirim, olmamış, yaşanmamış gibi davranmayı, zamanın verdiği küçük aksaklıkların bedelini tebessüm çekti.


Yağmurun altında bir olmayı, kar tanelerini saymayı seninle öğrendiğimi söylesem yanılmam. Mavi şapkama düşen sayısız keder çıkmadı saçlarımdan. Yapıştı kaldı yoksun hisler kalbimin uzak duraklarında, bilincin en keskin noktasında. O çaresizliği bilirim, gözlerimden uzak kalbime yakın duyguların kırıklığını sakınırım dünyevi olgulardan.


Rüzgarı sevdim zaman geçtikçe kederi savururdu tellerimden, sakınmaya karşı da bir bahanem yoktu. Şimdiki andan bir saniye öncesini yaşardım, kendi duygularımı yeşerttim. Bahar geldi çattı kapıya, uğurladık kışı selametle. İşte o hissiyat belirledi ömrü, ayırdı yaşamdan ölümü.


Yorgunluğu doğan güneşe sordum, penceremden bahsettim, rüzgarı bekledim. Bulutları getirdim, rüzgar ile anlaştım. Savunmasız ve boşluktaki anlamı sorguladım. Bilinmezlikle yargılandım, istedim benlikteki pişmanlığı. Hissettim yoksunluğu, öfkeyi, bırakamadım hissiyatı gölgede, akıp gidemeden denizlere. En derin noktalarda sakladım, o hissiyat kalbimi mühürledi. Kalbim düşünmekten ırak, senin sevgin benden uzak.


Yeşerdi sonradan hisler, camıma doğru sallandırdı meyvelerini. Mevsimin en güzel hallerini seninle izledim. Doldurdum sepeti meyvelerle yanına da kopardığım gülleri serpiştirdim. Koydum pencere kenarına bekledim. Bu hisleri paylaşmak bana iyi geldi. Yeşeriş bana yeniden doğuşu simgeledi, güneş bana eşlik etti.


Gözlerim kapalı saçlara karışan çimenlerin kabahati sorgulandı. Buldum en ıssız melodilerde kendimi, en özelini seçtim. Kimselerin kirletmediği kelimeleri kullandım, sana adarım en özel cümleleri, sana sendeki benliği bulurken cevap veririm. Kelimeler yetmesin, ben sana yenilerini atfedeyim. Bu his işte tanımlanmakta zorlanan, çabuk unutulan.


Bu güneş ne karamsar, sıcaklıkta soğukluğu da gördük. Kesinlikle yansıtmaz duygularımı bu mevsimler. Zamanın örgüsüne karşı koymak isterdim, senin olarak kalmak için. Zincirleri kırmak, rüyalara dalmak, rüyalardan bahsederken an denilen kavramı dudaklarında yaratmak. Hisler mi kalıcı, yoksa hissettiğimiz anlar mı?


Sıcaklığı hissetmek için güneşe ihtiyaç duymadan yaşadım, mevsimlerimi sana bahşettim. An denilen kavramı her gün yıl olarak aldım. Seninle 365 yıl beraberim, göreceli zamanın en yavaş halini keşfettim. Tüm zamanım senin olsun yarını sen düşün. Bu hissi sorgulamadan kabul ettim. Eşsizliği, o saf güzelliği, doğaya hediyendir her bir gözyaşın, gülüşün, varoluşun.


Özlemek, ölmekten sadece iki harf fazla olduğunu keşfetmek çok sürmedi. Kaç saniye geçti senden ayrılalı. Tekrar dönsem biraz daha zaman bahşet bana, sabaha karışan gecen, geceni süsleyen ay olmak zor olmamalı. Aşk değil mi bu? Her şeyi yaptırmaz mı? Bıraksam içimdeki tüm cümleleri, karışsa gökyüzündeki bulutlara. Hislerimi bir bulut olarak sakladım sen de onları adlandırdın.


Belirsizliğin kendisidir sonbahar, bu belirsizlikleri anlamlandırmak ne güzel olurdu seninle. Adlarını sen koy tasvirlerini ben yapayım. Yorulmuşsundur, dinlen biraz. Çay koyayım, kahve mi istersin? Al eline kitabını, çek yorganını hatta istersen uyu, hep uyandırılmak istediğin halde kaldırırım bu gerçek dünyaya seni. Saçların uzadıkça yaşanmışlıkların arttı sanma güzel çocuğum. Yaşanmışlıklar kesilmez asla yok olmaz. Bu hissin tanımını gözlerine bakarak, kabullenerek yaşadım.


Unutulanı hatırla, portrene baktım geçen akşam. Yeni çizgilerle seni detaylandırmak isterim. Cemal Süreyya ile taçlandırmak istedim hislerimi sana karşı, okudum gece gündüz tasvirlerini düşünerek. Seni sana daha iyi anlatmak için kaçtım kelimelerden cümlelere karşı yaşadığım özgüven artıklarıyla buldum kendimi. Seni her zaman daha iyi nasıl anlatırım diye düşünürken hangi harfte kaldığımı unutmuşum. Bu hissi nasıl anlatırım diye gökyüzüne bakmayı unutmuşum.


Sabah ne zaman olur, bu kış tam o zaman ne zaman gelir? Gecemin yoksunluğu ne zaman anlam kazanırdı? Melodiler ne zaman anlam bulurdu? 1960 Fransız ezgileri ne zaman seni anlatmayı bırakırdı? Tam olarak bilemeyeceğiz. Bu hissi bilirim, şu anın hisleri. Cümlelerini zamanın özerkliğiyle bana bahşettin.


Kızgındım ve kırgındım sana,

Kışı seninle yaşayıp anladım sevgilim,

Kar taneleri seninle anlam kazanmış,

Saçında birikmeye çalışan soğuklukla tanıdım sendeki yolculuğu,

Anımsattı kalbimi sendeki hislere karşı,

Yavaş yavaş kar tanelerinin yere düşüşünü seyrederek,

Seninle yasadığım her anımız,

Kalbime düşen bir kar tanesi,

Sıcaklığın mevsimleri daha anlamlı yaptı benim için.

Sana kızgındım ve kırgındım sevgilim,

Güneşi doğurmak seninle anımsattı gerçekliği bana,

Günbatımı, iç ısıtan iki bardak çay,

Sıcaklığın serin sohbetini etmek beni bağladı o andaki zamana.

Karmaşıklıkta dolaşıp sabahı birlikte geceye duyulan özlemi hissettirdi,

Zaman gecenin karanlığına bir yıldız daha eklemeyi seçtirdi.

Kızgındım ve kırgındım sana sevgilim,

Sonbahar da yaprakların dökülmesini sana bahşettim,

Yanlış ifadenin içinde kalbinin parçalara ayrıldığı gün,

Döküldüğü için sevdim sonbaharı.

Sonbahar da kızgın ve kırgın sana sevgilim.