5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü, bütün insanlığın üzerinde durması gereken bir konu olması yanı sıra şahsi olduğu kadar toplumsal bir meseledir. Şahsi anlamda kişilerin özgürlük ve eşitliğine işaret ederken toplumsal anlamda topyekun kollektifleşmeyi ve atılacak ilerici politikalarda bir arada olmayı mümkün kılar.


Kadın Hakları öncelikle insan haklarındaki haklar bakımından değerlendirilmelidir. Salt insan olarak eşit olmanın ilk basamağı, özgürlük ve haklar çerçevesinde hak ihlallerinde bulunmamakla ve mizojinik politikalar sergilememekle başlar. Kadını dezavantajlı konuma sokan, hor gören, ikinci sınıf yaklaşan baskıcı eril düşünce sisteminin kadına acımasız yaklaşımı, toplumun yozlaşmışlığının göstergelerinden biridir ve o toplumdan herhangi bir ilerleme bekleyemeyiz. Kadın ve erkeğin dil, din, ırk, siyasi, milli, sosyal köken, cinsiyet, cinsel yönelim ve türevleri bakımından eşit haklara sahip olması, insan hakları bakımından oldukça önem taşımakla beraber kadın hakları hususunda gerçekleşmesi istenilen eşitlik politikalarının da direği konumundadır.


"Salt insan olarak eşitlik, kadın olarak da eşit olmayı sağlayacaktır." Demekteyim.


Hak kavramı ve hak talebi; salt değer, özgürlük, insani değerler bakımından onurlu bir insan olmanın gerekliliğidir. Haklar bakımından eşitlik, insan olarak da eşitliktir.


16.yy'da, henüz "Kadın insan mıdır?" Sorusunun tartışıldığı zamanlarda haklar bakımından yoksun ikinci sınıf konumundaki kadın, insan olup olmadığını bile sorgulama yoluna itilmiştir.


Erkeğe, "uygarlığın yaratıcısı", kadına ise "doğanın yaratıcısı" deniyordu. Doğanın yaratıcısı olmak kutsal anlamda değerli bir konumda olmalıydı ki öyle olmadı. Yalnızca "doğurganlık" anlamında gösterildi. Tüm canlıların anası konumundaki kadın, insan olarak görülmemek istendi. Çünkü önce kadının salt insan hakları ihlal ediliyordu. "Doğurgan herhangi bir şey" olarak bakılmak isteniyordu. Haklar bakımından eşitsizlik, onurlu insan olmanın önündeki en büyük engeldir. Hak kavramı ve talebi kadınların en büyük ve en onurlu meselesi olmalıdır.


Evrensel, eskimez, değişmez ve devredilmezlik, insan haklarının temel özellikleridir ve tüm insanlığı ilgilendirir.


18.yy'da İnsan ve Yurttaş Hakları kavramı yeni bir tarihsel açılımı ortaya koyarken tüm insanlığa da sesleniyordu. Kadın hakları savunucuları, Batı'da kökten etkiler yaratan hareketin içinde mücadele veriyorlardı. Bu mücadele 1776 tarihli American Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesini doğurmuştur. Fransız Devriminden etkilenen Mary Wollstonecraft, feminist teoriler tarihinde ilk önemli çalışma olan "Kadın Haklarının Savunucusu'nu" hazırladı. Bu kitap, erkeklerin özgürlük talepleriyle geleneklere karşı çıkmasıyla ilgiliydi ve bu talepleri kadınların da yapabileceği mesajını veriyordu. Verilen mesaj şuydu:


"Özgürlük talebinde bulunmamak, kadını onursuz kılar."



Kadın hakları savunucularından Olympe de Gouge, "Kadına giyotine gitme hakkı tanınıyorsa kürsüye çıkma hakkı da tanınmalıdır." şeklindeki açıklamasından sonra 1793'deki darbe sonrasında giyotinle idam edildi.


19. ve 20.yüzyıllar her alanda eşitlik talep ediyordu. Yanı sıra liberal feminizm, Geleneksel-özel ile kamusal alan ayrımını erkekle kadın karşısındaki ikincil konumun başlıca nedeni olarak görüyordu.


Mondros Mütarekesi, kadın haklarının olmadığı acı bir tabloyu gözler önüne sererken protestolar hız kazandı. Kurtuluş Savaşıysa özgürlük taleplerinin ve eşitlik mücadelelerinin kurtuluşu olacaktı.


Ülkemizin kurucusu Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlık için gelenekçilik tutumlarını ve erkek egemen sistemi reddediyordu. Yenilik arayışlarına başlamıştı.


1923'de Atatürk: "Şuna inanmak lazımdır ki dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir." diyerek doğanın yaratıcısı konumundaki kadını ikinci sınıf bir canlı konumundan çıkarıp salt insan olarak kutsal doğanın hem yaratıcısı hem de birey olarak onurlu insan seviyesine yükseltmiştir. Ulusu için yararlı, haklar bakımından eşit, hem halkın hem kendisinin hem de doğanın anası kadın; artık yeniden değerli bir canlıdır ve erkeklerle eşittir.


1926 Medeni Kanunu, tek eşliliğin yürürlüğe girmesi, mirasta eşitlikten şiddetin önlenmesine kadar her anlamda önemliydi.

1933- Kadına, köy-ihtiyar heyetlerine ve muhtarlığa seçme ve seçilme hakkı tanınırken

1934- Milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.

1935- 18 kadın milletvekili TBMM'ye girdi ve ne yazık ki günümüze dek ulaşılan en yüksek sayı oldu.


Minnettarız Atam.


5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü Kutlu Olsun. Kadının karşısındaki eril baskıcı sistemin her zaman karşısında olan güçlü kadınlar olacağız.


5 Aralık 2023/ Zeynep