bugün olması gerektiği gibi başlayıp biraz beklenmedik ilerledi. anlatmaya çalışayım, başka napacaktım zaten onun için geldim. gitmem gereken yerin dönüşünde katıldığım düğünde taraflardan biri trabzon'luydu. horon oynanırken şahit olduğum manzaralar beni o kadar keyiflendirdi ki az daha karadenizli biriyle evlenme hayali falan kuracaktım, sırf o şenlik uğruna.


oyun havalarını zaten çok severim, halay denen şeyin dünya üzerindeki EN eğlenceli şeylerden biri olduğunu savunuyor ve ülkeme dair sevdiğim şeyler listesinde en üstlere hiç gocunmadan, tereddütsüz şekilde koyuyorum. lisedeki öğle tenefüslerini arkadaşlarımla birlikte buna adadığım günleri de hala büyük mutlulukla anar dururum ayrıca. neyse yeterince belli ettiysem üç ayak sevdamı, konu çok dağılmasın. (sanki çok topluydu)


sabah uyandığımda kan ter içinde olmadığımı görünce şükrettim. gündüz de rüzgardan uçuşan elbisemi zor zaptedince tamam dedim. işte bu, aradığım sonbahar ruhu.. nihayet kavuşmuşuz. artık vakit bizim vaktimiz.


akşam içinse şunları söyleyebilirim, bi yakınıma uğramam gerekti, sonra orda kalıverdim. nedendir bilinmez biten şarjını doldurmak yerine telefonumu da eve gönderdim. sanıyorum dokuz buçuktan bir buçuğa kadar ekransız kaldım. ufak bir iki aksama dışında dijital anlamda bir kaybım yok ama bugün erken yatmayı planlamıştım. gel gör ki saat şu an üç. bi yakınıma eşlik etmenin sonucu olarak yapılmamış halde duran işlerimi hallediyorum sırayla. bugünü not edip yoğunluğunu zihnimden silmek de yardımcı unsurlardan biriydi bu arada.


şu an baya uykusuzum, o sebeple yazdıklarım çok anlamlı durmuyor veya hoş bir bütün oluşturmuyor olabilir. ama önemli mi, hayır. makale değil bu sonuçta.