Bugün tam 6 ay oldu. Milyonlarca hayatı alt üst eden Kahramanmaraş ve Elbistan depremleri adeta bir zelzele oldu evet ama bazı binalar yeniden yapılmak üzere yıkıldı gibi geçti gitti belleğimizden.


Peki öyle miydi? İstiklal Savaşı'ndan daha fazla insan öldü vs. gibi artık 'gereksiz' ve vicdana yük lakırdılardan bahsetmeyeceğim. Deprem konutları bitmek üzere, şu kadar kredi, bu kadar destek verildi cevaplarına maruz kalmamak için.


Ölen kaç vicdan vardı asıl merak ettiğim bu? İnsanlığı ile çevresindeki hayatı da güzelleştiren kaç insanımızı kaybettik? Buna rağmen tüm vurdumduymazlığı ve sorumsuzluğuyla peş peşe iki depreme rağmen ayakta kalan alçaklığa ne diyebildik onlar adına utanmaktan başka?


Asrın felaketini dillerine pelesenk eden ama asrın sorumsuzluğuyla da yüzleşmekten geri duran insanlara hesap sormaya dair her şey ya unutuldu ya kanıksandı. Hangisi daha kötü bilemedim. Bugün başta İstanbul olmak üzere deprem gerçeği olan şehirlerimizde depreme dair tedbirler yaz tatilinin rehavetine terk ediledururken.


Olur da hayatta kalırsak diye kaçımız arama-kurtarma eğitimi aldı? Kaçımızın olağanüstü şartlara dönük ekipmanı vs. var? Ya arkadaş ne saçmalıyorsun diyorsunuzdur belki o sağ kalanlardan biri olarak bir kafa lambası, eldiven hatta maskeyi aradık. Çünkü karanlık kaderiniz oluyor akşamdan itibaren, eldivensiz ellerinizle bir yeri kazmak çok riskli ve asbest vs. solumamak için maske hayati. Kronik hastalıklarınıza dair ilaçlar keza. En önemlisi kolektif çalışma bilinci ve olağanüstü şartlarda inisiyatif alabilmek için eğitim hepimiz için zorunlu.


Sonra size asrın felaketi oldu ama atlattık diye ziyarete gelen keçeden suratlara sabretmek düşecek hiçbir şeyi bilmediğiniz için. Oturduğu döner koltuğa yayılmış ve laubali bir şekilde git şu ilçenin yardım dağıtımını sen yap bak bölgeyi de biliyormuşsun diyen kaymakam vb. makam sahibi liyakatsiz hazretlere bakıp acı sabrı tatmak eminim hepinizin harcı değildir. Öfke nöbeti standart bir ruh hali hatırlatayım.

Profesyonel ekiplerin gelişine dek ilk saatler o kadar kritik ki o anlarda devlet, yardım, imkan değil zaman en büyük ihtiyacınız. Ellerimizle kazarak çıkardığımız bir çocuk 5-10 dakika daha geç kalsak enkazda çıkan yangınla göçüp gidecekti dünyadan.


Resmi ve sivil bir çabayla yapılması gerekenlerden, yapabileceklerimizden bahsedeceğim biraz uzunca...

Kitleselleşmesini beklediğimiz deprem bilinci, arama-kurtarmanın yerelleşmesi, acil durum ve kriz yönetiminin merkeziyetsizleştirilmesi, nitelik ve beceri sahibi insanlarımızın resmi ve sivil kurum ve yapılanmaların iletişim ağına dahil edilmesine dair tasnif çalışması, içme suyu ve ilaca erişimin deprem şartları göz önünde bulundurularak depolanması, toplanma alanları ve çadır, konteyner alanlarının deprem olmasını beklemeden deprem şartlarına uygun olarak altyapıya kavuşturulması, en hayati konulardan olan hava köprüsü kurulacak şehirlerin belirlenmesi, havadan tahliye kapasitesinin yükseltilmesine dönük platformların arttırılması, lojistik operasyon merkezlerinin uygun yakın şehirler belirlenerek periyodik şekilde denetlenmesi, sivil arama-kurtarma organizasyonlarının envanterinin çıkarılması ve ellerindeki arazi aracı, ekipman ve nitelikli insan kaynağının kategorik olarak kayda alınması ve nihayet bir deprem ülkesi olan ülkemizde arama-kurtarma oluşumlarının arazi aracı temini, vergi avantajı ve eğitim desteği ile taban bulması için teşviklerden yararlandırılması gibi daha da çoğaltabileğim birçok gündem maddemiz var bizim. Kaçı ne kadar gerçekleştirildi kaçının önünde hangi engeller çıktı da atıl kaldı biliyor muyuz? AFAD ve Kızılay'ın deprem sonrası çıkardığı derslere dair bir kurum içi şuraya, özeleştiri sürecine dahi gittiğinden emin değiliz hiçbirimiz.


Daha toplanma alanı sorununu çözememiş bir İstanbul gerçeği karşında talep etmediğiniz tedbirler, çözümler sizin ölüm sebebiniz olabilir diyerek bu uzun serzenişi noktalamak istiyorum.