Sabah esnafına,


sabah koynunda

koynunsa yeni doğan bebek yumuşaklığında

bense bir taşın üstünde uyanmaktayım güne.

benden öte bir yaşamak mı buldun

adımların görünmüyor sokak başlarında

simitçiler geçiyor, mısırcılar, eskiciler

sen geçmiyorsun

onlar senden daha çok biliyor beni.

nerede kanatıyorsun gece yalnızlıklarını

ben duvarlara ağlıyorum yeryüzünün acılarını

elimin çekmeye varmadığı

acı fotoğraf karelerine rastlıyorum bu koca şehirde

neden aynı yere değmiyor gözlerimiz?

göğsümün olduğu her yer

ev değil miydi sana?

ben o evi sana kapattım sevgilim

otel değil benim kalbim.

artık emlakçılar da pahalı sevgiler de.

hiçbir şeyin kıymeti bilinmeyen yaşamakta

eskiciliğimi görmemeli

onun kıymetini bilmeyen kimse

ben yalvarmadım sana hiçbir zaman

beni al diye.

sabahları iki güzel sözü

bir simidi çok gördüğün sevgiyi

taşıma göğsünde.


iki ile iki dört eder der gibi

benim için yaptıklarını silkeledin önüme

bir tespih olsaydı elinde

sözlerin, tanelerini koparıp geçerdi

demek ki dedim içime

benim ona uyandığım sabahlarda 

o bu hesapları biriktirdi 

oysa gerçekten sevseydi

gözlerime bakıp bir türkü söylerdi, yeterdi


çiçekçiler neredeler

kaçta açılır kaçta kapanırlar

bunların hiçbirini bilmiyorsun sen

bana hiç çiçek almadın ki

üstelik sana uzanan yapraklarımı yoldun bile bile

şimdi sana veda ederken

bana uzattığın bu çiçekler

gerçekleri bilseler

ellerinden intihar ederler


kötü biriydin diyemem asla

değerlerimiz başkaydı

önceliklerimiz başka

ben sonraydım sana

bulamamak üzere

yitirdiğin bir sonra


beni bekleten seni uyuturdu

beni ağlatan seni güldürürdü

seni yaşatan beni öldürürdü

çok geçti bunu bulduğumda

sonra sevgi varmış

ne fayda



Öğle molasına,


ne çok keder sığıyor iki metrekareye bile

istemezdim böyle olmayı ben de

bu kırık tabure

bu dün akşamdan kalan çay

topuğu gıcırdayan şu ayakkabı bile

dalga geçiyor benimle

hani sen beni hep korurdun

bu düzenbazlığa karşı

gittiğinden beri

her şeye kanıyorum

küçük bir çocuk gibi

dünyayı senin yüreğinden ibaret biliyorum çünkü

sen gördüğüm şu renge siyah desen

ben kabul ederdim körlüğümü

sana bu kadar büyükken inanmışlığım

asılı duruyor hâlâ

kalbimi kendinden temizlemek için

bir caminin şadırvanında bırakışın

keşke hep özel kalsaydın içimde

keşke ben dünyanın güzelliğini senden bilseydim hep

neden saçtın kalbini diğerlerine

gül yaprakları gibi tane tane

neden kopardın kendini içimden lime lime

elbet açmak içindir yeniden başka yerlerde

yolun açık olsun gül güzeli

bensizliğin değsin gittiğin yerlere

yokluğumu bir gün dahi hissetme

bense alışkınım yokluğuna

iyi ki sarılmadın bana

benim toprağım yaramazdı sana

şöyle derim ardından en fazla


"hayali gülcü bir çocuk

birden tutuşturdu onu elime

sandım ki benim

göğsüme koydum

ama aklı hep

esen rüzgarlarla gitmekteydi

bir gün ellerimden intihar etti

suçlusu beni bildi"

 

kederimi duymadın mı benim hiç

diyelim duymadın

görmedin mi

diyelim görmedin

hissetmedin mi

hissederdin sevsen

kederin koynunda bir başıma bırakmazdın beni gecelerde

duvara asılmış bir Barbie bebek miydim ben

niye almadın sarmadın beni kollarına

bir köpek gibi bıraktın kapında

bense birkaç gram sevgine vefa duyup

bekledim seni sadakatle her vakitte.

 

İkindi uykusuna,


gelmeyişinmiş beni diri tutan

gelsen yıkılırdım

bir ben kalmazdı ortada

baştan tırnağa sen olurdum

oysa hani sevgiydi benliğe güç veren

ben sende erimişim

demek ki ben seni sevmemişim

bu sevgi değilmiş

bir tutkuymuş sana duyduğum deli gibi

geçti

gitti.

onun peşine düşeceğim şimdi

gerçek sevinin…

güzelliğimi dahi sorgulamadan

kusurlarımı bile seveceğim o hissin.

bunu yirmilerimde fark ettiren tanrı'ya şükürler olsun

ya bunu fark ettiğimde

bir pencere önü kadını olsaydım yetmişlerimde

ama bir saniye

bulacağımı kim söylemiş

belki bulamayacağım hiç

ama olsun

kendine saygılı bir pencere önü kadını olmayı

yeğlerim

senin aşağılığın, senin aşığın olmaktansa.

bir balık olsaydım

bile bile ağına atlamaktan

tam yaşayamazdım balıklığımı bile

sonra bir kediye yem olurdum ellerinden

ama elbet iyidir

seninle aşığının sofrasına

akşam yemeği olmaktan

kediler, kedilerim…

ben sizin hiç ulaşamayacağınız bir yere yemeğinizi koysam

sorumluluğumu yerine getirdim diye övünmek hakkım mıdır hiç

benim aşkım

ona uğramıyorsa

aşktan söz edilir mi hiç


Akşam vapuruna,

 

seni yazıyorum ama seni yaşamıyorum artık.

hayatımdan değil

kağıttan ibaret varlığın.

sana değil,

beyaz gömleğinden yansıyan kırmızılığaymış vurgunluğum.

başkalarının yanına giderken de giydiğin beyaz gömlekten

eskisi gibi yansımıyor yüreğin.

yalnız benim gördüğümü neden onlara da gösterdin?

bundandır artık seni görmeyişim.

sende boğazım sıkılıyormuş gibi hissetmek değil,

boğazı seyretmek isterdim.

beyaz gömlek, beyaz kağıt gibidir.

ikisi de içindekini yansıtır.

artık ne sendeki beyaz gömlek,

ne bendeki beyaz kağıt gerçekleri gösterir.

ikisine de bulaşan başka şeyler var.

belki yine seni yazarım

ama yaşamam artık.

senin beyaz gömleğinse

bir düğün sabahı olur belki

sevilmediği bir yürekte.

ben kağıtsız kalsam bir gün

yazmazsam ölecek gibi olsam bile

bir tek senin beyaz gömleğin kalsa da yeryüzünde,

alıp dokunmam başka bir dudağın kırmızılığı bulaşan beyaz gömleğine.

 

Gece yalnızlığına,


Yarım kalmışlık sanıp her defasında sana yürüdüğümde fark ettim bunun yarım kalmışlık olmadığını. Sonu gelir belki, biter belki hisleri değilmiş işin gerçeği. Yarım kalmazmış hiçbir şey. İnsanı ise köpeğe çeviren hiçe sayılmakmış. Belki görür, belki duyar, belki hisseder diye defalarca yaptıklarıymış. Bak, ben buradayım işte diye şekilden şekle girmek ama yine de görülmemekmiş. Günebakanlar sadece bahçede değil, bir evin penceresinde de büyüyebilirmiş. Yönümü senden çevirdiğimde anladım dünya için bir anlam ifade edebileceğimi. Sende anlamsız olmak dünyada anlamsız olmak demek değilmiş. Seni yörüngemden çıkardığımda gördüm güzelliğimi. Senin tarafından görülmemek yeryüzünde olmadığım anlamına gelmiyormuş ve senden değil, şu kağıt parçalarından medet umduğumda anladım seninle edilecek iki kelamımızın, muhabbetimizin kalmadığını. Sen o bağı bir çırpıda kesmişsin. Yarımlık değil, fark edilmeyiş ve insanın her defasında ispatlamak isteyişiymiş deliye çeviren ama asla değişmezmiş insan. Sana bir şeyleri fark ettirmeye çalışmaktan vazgeçtiğimde senden özgürleştim. Günebakan değildim, sana bakandım yalnızca. Ama sen değilmişsin benim güneşim, yönüm. Ondanmış soluşum, gidişim. Anladım. Bir gün hep beni görmeni dilerdim ama geçti. Yönümü bulduğumda beni görürsen bile seni göremeyeceğim ve sen benim hep solgun yüzümü bileceksin. Sana yüzümü dönemeyeceğim. Yalan güneştense gölgede kalmak iyidir. Elveda yalan güneşim.