"Dindar ve iyi bir annenin olanca özeniyle geçen çocukluğum bende sökülmez bir din duygusu ve yıkılmaz bir ahlak düsturu bırakmıştı. Sonraları mükemmel bir eğitim gördüm. Haddinden fazla zeki olduğumdan bilgi bakımından yaşıtlarımdan üstündüm. Gençlerimizin çoğu gibi okuldan çıkar çıkmaz kitapları bir kenara atmak yerine bilgilerimi artırmaya okuldan sonra başladım. Az çok bir fikir sahibi olmadığım hemen hemen hiçbir şey kalmadı. Özellikle emsalim gibi dinî ilimlere ilgisiz kalmayarak hem zahiri ve hem de batinî yönden nasibimi aldım. İşte bu bilgi yığınının altında bir gün vicdanımı tahlil ettiğim vakit hayretler içinde garip bir terkip kesildiğimi fark ettim. Ben küfür ile imandan, ikrar ile inkârdan, tasdik ile kuşkudan meydana gelmiş bir şey olmuştum. Kalben inkâr ettiğimi aklen tasdik eder, aklen reddettiğimi kalben kabul ederdim. Velhasıl kuşku denilen ejderha vücudumu sarmıştı. Bir fikri ne kadar sağlam temellere oturtsam, kuşku ejderhası bir sarsışta yıkıyordu. Bari kesin inkârla hiç olmazsa rahat bir noktada kalabilir miydim? Ne gezer! İnkâr başka şey, kuşku yine başka. Kuşku ejderhası fikrin düşmanıydı. İster ikrar olsun, ister inkâr olsun, geçerli ve müspet bir şey kabul etmiyordu."

(Bu paragrafla beni kendine çekmiş ve bir günde bitirmiş olduğum bir kitap. İçine girince hayal dünyasının içinde adeta kaybolup dünyadan soyutlanmamı sağlamış olduğu kesin. Her ne kadar mutlak hakikate ulaşmak zor olsa da bu yoldaki uğraş ve düşünceler kesinlikle takdire şayan. Her Türk gencinin hayatında bir defa okumasını isterdim.)