Başlığının salınası zamanlarını oldum olası sevmiştim. Rüya görmeyi, yaşamayı ve yağmurda saatlerce dolaşmak ruhuma hatırı sayılabilecek bir mürekkep izi bırakabiliyordu. "Sefalet." dedi insanlığa aykırı bulduğu bir sessizlikle. Düşen her şeyin zirveye ulaşması gibi işte, şimdi zirvedeydi. Ayakları metrekarelerce yükselen kuşlara inat daha da yükseliyordu ve işte bir gün umulmadık bir kurşun izine kulağını kapattı. Kulağını kapatma metaforunu yıllarca kullanan bir şaire nazire yapan herhangi birisiydi sadece. Sadece ve sadece yükselmenin kulak kapatmayla ilgisi olmadığını anladı ve saatlerce üzerine düşündü. Ayları, mevsimleri ve sokaktan geçen insanları yazmaya ve benimsemeye başladı. Rüzgarların arasından geçen cüretkar bir adam tanımıştı onu yazdı. Yolları, sokakları ve kuytuları yazdı. En son ne yazması gerekiyordu, bilemediğinden olsa gerek mutluluk adlı bir makale karaladı. Mutlu muydu hiçbir zaman anlayamadı lakin süregelen tüm olgular mutluluğun basit formüllerde yattığını işaret ediyordu. Basit formüller ve ikilemler bu hayatın iki önemli felsefesiydi ve inanç dört ayaklı bir kimseden öte tezahür edilemeyecek kadar ciddi bir işti. İnancı iki eline aldığı zamanlar daha iyi konuşur ve daha iyi sayıklardı. Rüyaları nasıl teke indirdiyse inancı da da tek eline indirip yürüdü.