"Vladamir: Ee... Gidiyor muyuz?

 Estragon: Evet, hadi gidelim.

 Kımıldamazlar. Ve perde."


Godot'ya çoğumuzun kulağı aşinadır. Godot, Samuel Beckett'in Godot'yu Beklerken oyununun ısrarla "bugün gelmeyip yarın mutlaka geleceğini" söyleyen gizemli yaratımıdır. Yukarıda yer verdiğim diyalog ise bu oyunun bitişinde geçmektedir. Samuel Beckett, farklı türlerde eserler vermiş bir yazardır. En meşhur eserlerinden biri ise Absürt Komedinin zirve oyunlarından biri olan "Godot'yu Beklerken"dir.


Absürt; kelime olarak saçma, tuhaf ve uyumsuz gibi anlamlara gelmektedir. Absürt akımı özellikle modernizmin tartışılmaya başlanmasıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Edebiyattaki yansıması ise kendine has bir dil oluşturmasıyla ortaya çıkmıştır. Absürt eserlerde, klasik anlatı metodu kullanılmaz. Belirli bir an içindeki döngü aktarılır. Klasik anlatının giriş-gelişme-sonuç şeklinde ilerleyen ve takip eden, katarsis oluşturmaya dayanan yöntemi kullanılmamaktadır.

Absürdün kelime anlamında olduğu gibi saçma ve uyumsuz diyebileceğimiz karakterler ön plandadır. Klasik anlatının bizi ikna etmeye çalışan karakter kurulumu yoktur. Dil, klasik anlatıda anlaşma ve iletişimin aracıdır. Absürt anlatımda ise dil, iletişimsizliğin maskelendiği bir araç haline gelir. Bu nedenle de sorulan sorular cevapsız, açılan konular belli bir sonuca ulaşmayan diyaloglar ile ilerler.


Gelelim Godot'yu Beklerken, adlı oyuna. İki ana karakter bulunmaktadır: Vladamir ve Estragon. Ve bekledikleri Godot. Ayrıca bekleyişleri sırasında karşılaştıkları Godot'dan haber getiren çocuk ve Pozzo-Lucky ikilisi. Eser iki perdeden oluşmaktadır. Her perde, Godot'yu bekledikleri birer gündür. Belli bir sonuca varmadan giden diyaloglar ile bekleyerek günleri geçer. Bu sırada ise belirli bir alanda, salkım ağacının etrafındadırlar. Gün içinde Sahip Pozzo ve esiri Lucky ile karşılaşırlar. Gün sonunda ise Godot, çocuk aracılığıyla yarın mutlaka geleceğini haber verir ve ilk bekleyiş bu şekilde sona erer.

İkinci gün, tahmin ettiğiniz gibi, Godot yine gelmez ve çocuk yarın mutlaka geleceğini iletmesi için gönderildiğini söyler. Tabii bu sırada çocuk, Vladamir'i hatırlamaz. Böylece dün olanlar gerçekte oldu mu, çocuk yalan mı söylüyor, hayal mi görüyorlar gibi birçok soru içinde de karşılaştıklarımızın hangisine inanacağımıza şaşarız. Absürt anlatımın bir özelliği de bu aslında. Sonda ise yarın tekrar bekleme ve intihar etme gibi seçenekleri düşünürler. Godot'nun geleceğine dair sorguları artmıştır. Gitmeye karar verirler, yarın gelirken eğer Godot gelmezse yanlarında kendilerini asmak için birer de ip getirerektirler. Ama kımıldamazlar. Böylece sona eriverir oyun.


Estragon, Vladamir ve Godot neyi temsil ederler? Açıklama yapmaya çalışırken Freud'un yapısal kuramından yararlanmaya çalışacağım. Yapısal kuram, üç yapıdan oluşmaktadır: İd, ego ve süperego. İd; biyolojik ihtiyaçlarımızı kapsayan, doyum arayan, en ilkel ihtiyaçlarımızı temsil eder. Süperego, toplumun değer ve kurallarını temsil eder. Ego ise id'in talepleri ve süperego'nun kurallarına göre orta yolu bulmaya çalışan bir çözüm bulma mekanizmasıdır. Anlatıda Estragon-id, Vladamir-ego, Godot-süperego benzetmelerini kurabiliriz.

Estragon, doyum ister. Ama nasıl yapacağını bilmez. Uyuşuktur, gece tek kaldığında dayak yer ve geri döner. Vladamir, ego gibi çözüm bulmaya çalışır, düşünür ve adım atmaya çalışır. Godot ise bu ikiliye bir yol çizer. Somut bir şekilde var olmasına gerek bile yoktur, ismi yetmektedir.


Anlatının sonunda Godot'ya dair soru işaretleri artar. Karakterler gidelim derler ama kımıldamazlar. Peki bu salt absürtlük için mi oluşturulmuş bir diyalogdur? Tabii ki de hayır. Godot'ya dair algıları değişmeye ve soru işaretleri oluşmaya başladığında, boşlukla karşı karşıya kalmışlardır. Çünkü Godot, bekleyişe anlam katan bir kılavuz niteliğindedir. Godot'yu bekliyorsak anlam ve yol onun üzerinedir. Ya onu artık beklemiyorsak o zaman ne olacak?


Boşlukla kaşı karşıyayız. Şu ana kadar yazdığım her şey aslında bundan sonra söyleyecelerimi söylemek içindi. Boşluk hissinin oluştuğu bu ana "absürt noktası" diyebiliriz. Freudyen ekol, psikopatolojik sınıflama için nevroz-borderline-psikoz ayrımını kullanır. Nevroz, aslında çoğumuzuz. İsmimiz söylendiğinde, kendimizi bir nesne gibi dışarıdan anlatabilen ve özünde nesne gibi bir hikayeyi kendimize yazabilen çoğumuz. Nevrotik; dış gerçekliğin farkında olan, kendi öteki ayrımını yapabilen, hazzını gerçeklik ilkesine göre belli ölçülerde yönlendirebilenlerdir. Nevrotik; zorlandığı noktalarda ise fobi, anksiyete ve takıntı gibi semptomlar ortaya çıkaracaktır. Absürt noktası özellikle nevroz ile ilintili bir kavramdır. Nevroz, yapısal kuramın üçlüsünün belirli bir düzeyde de olsa işlediği yapılardır. İd, ego ve süperego devrededir.


Ego, süperegonun çizdiği yolda id'in doyumuna çabalamaktadır. Peki absürt noktası nedir? Godot için "bir anlam ve kılavuz" demiştik. Nevroz için süperego, hayatı devam ettirmemizde bir kılavuz görevi görür. Ama bu kılavuz absürt anlatıdan bildiğimiz gibi mutlak ve yüce bir kılavuz her zaman değildir. İşte bu noktada nevrozun "anlam krizi" devreye girer. Ve hoş geldin absürt noktası.


Süperego için illaki din, ideoloji gibi üst anlatılar düşünmemek lazım. Şöyle bir örnek verebiliriz. Diyelim ki süperego, devlet memuru olmanın önemli bir şey olduğunu söylüyor... Ego bu doğrultuda kendini şekillendiriyor ve memur oluyoruz. Peki sonra, ya mutlu değilsek? Diyelim ki şartlardan memnun değiliz. İşte, anlam biçtiğimiz ve kendimizi şekillendirdiğimiz yol, beklediğimizi bize vermedi. İşte bu nokta absürt noktasıdır ve yaşadığımız anlam krizidir. Vladamir ve Estragon gibi gitmek istediğimiz ama kımıldayamadığımız bir an ile yüz yüzeyiz.


Biraz da eser üzerinden devam edelim.

Estragon, yalnız kaldığı gece hırpalanarak ikinci güne geliyordu. İd, tek başına kaldığında gerçeklikle baş etmesi güçleşiyordu. Ayrıca çok yorgun, kararsız, uyuşuk bir hali vardı. Godot ise beklediğimiz ama gelmeyendi. Ya da biraz önce anlattığım örneği tekrar düşünürsek, gelse de dilde idealize ettiğimiz kadar bizi mutlu etmeme ihtimali de vardı. Son sahneyi düşündüğümüzde ise Godot'ya dair soru işareti arttığında, Vladamir karar vermekte ve uygulamakta zorlandı. Çünkü Godot'ya göre şekilleniyordu davranışları ve Godot'nun tahtı sallanmaya başlamıştı.


Godot'yu bekliyoruz her birimiz. Geleceğine inanıyoruz, geleceğini düşünüyoruz ya da gelmeyeceğini bildiğimizi bilmemeye çalışıyoruz. Godot bazen Tanrı, bazen sevgilimiz bazen de zamansız giden annemiz. Peki Godot'yu beklemezsek ne yaparız?