Parmak izini bastın mı hiç buğulu cama, yağmur damlaları süzülürken

Plajda, kumları yumruğunun içinde sıkıp parmaklarının arasından kayışını izledin mi?

Dolap kapısını açıp dakikalarca baktın mı?

Başparmağının yanından çıkan etleri işaret parmağınla koparmaya çalıştın mı ısrarla

Ezgisine ayrılık kondurmuş şarkılar dinledin mi yalnız kaldığında defalarca

Çayın üstünden çıkan buharı çekmeye çalıştın mı içine


Hayatını eskiye döndürmek istedin mi? Gecelerce dua ettin mi gelmeyecek olana


Çocukluğunu özledin mi?

Ellerine yapışan toprak kokusunu,

Alacakaranlıkta oynadığın saklambaç oyununu,

Dizlerinin yaralarını,

İzlediğin yeşilçam filmlerini.

Kırık dökük oyuncaklarını


Saçlarımdan akan yaşları, sobanın üzerine

Damlatıp nasıl cızlayan sesini seviyorsam ve kayboluşunu izliyorsam

Öyle seviyorum seni.

Merdivenlerden ikişer üçer basamak çıkmak gibi seviyorum.

Sıcacık ekmeğin burnundan koparıp yemenin verdiği haz gibi seviyorum.

Bir kahkahanın gözümden akıttığı yaş kadar,

Kabuk bağlamış yaramı yerinden almak, koparmak kadar.

Düşen kar tanelerinin ellerimle eriyişini izlemek kadar.


Ben çocukluğuma olan özlemlerim kadar seviyorum seni. Hatırlanınca gülümseten, çok istesen de artık geri gelmeyen


Mentollü bir kalp yarasısın sen kalbimde. Soğuk ama ferahlatıcı.

İçimde dindiremediğim heyecanımsın


Sahi sormayı unuttum.

Bir şey kaybettiğinde, çok arayıp bulamadığında ve onu aramayı bırakıp daha sonra başka bir şey ararken önce kaybettiğin şeyi buldun mu hiç?