Kol düğmeleri açık bırakılmış gömlek dağınıklığı 

anımsa o anı 

neresinden tutunsan elinde kalan birkaç ekşi söz 

verdiğim sözler 

tutmaya çalışmıyorum aslında tutunuyorum 

tutuluyorum 

çünkü benim değil benimse de 

verilmişse de değil yaşam

bana sorarsan yanık saç kokusu bu eriyen plastikte 

örümcekler hep köşeleri seçermiş avlanmak için 

köşelere çekilmiyorum bu yüzden vazgeçiyorum bu huyumdan 

birçok huyumdan vazgeçmiş oluyorum 

bir gömleğin düğmesini iliğine kavuşturmaktan vazgeçtiğim gibi 



derin denizleri yenmem için sığlıklar taşıyorum üzerimde 

her adımıma bir kulaç sığlık 

her gidene bir derin deniz bırakıyorum 

ay’ı seviyorum ve bazen geceyi 



rüzgarda çırpınan bir parça tülün üşütme korkusu 

bitir o anı 

aynı şey kaç defa korkutabilir, kaç ürperti gezer bedeninde aynı hisle 

içinde bir sığıntı gibi saklanan bu öfke 

kaç gece daha koşacak ışığın peşinde 

sersem ve yorgun rüzgar üşütmesin gidenlerimi diye 

ay’ı bırakıyorum yol olsun denizlerine 



adını vermiyorum adını koymuyorum bir adı yok  gidenlerimin 

bir adresi bir bileni bir dillendireni yok onların 

açık şiirler bırakıyorum kağıttan gemilere 

açık seçik bir kalple öğreniyorum sığ kalabilmeyi boğulmadan biraz önce 

bozguna uğrattığım su içimde cinayet çığlığı atarken 

dilimde sessiz felaketler bastırıyorum 

üzgünüm, bunun gizi olmaz biliyorsun

üzüldün. biliyorsun.