Merhaba ben Deniz.

Yirmi üç yaşındayım. Damlalarından yıldız ve bulut yaptığım yerdeki kan bana ait. Kendime ait hissettiğim birkaç şeyden yalnızca bir tanesi. Masanın yanındaki kartpostallara, 1960'ta Sovyetlerin ürettiği analog fotoğraf makinesine, üzerine kan sıçramış kitaplara aldanmayın.

Kartpostallar uzaktaki insanlara aittir, kitaplar raflara... Ben sanırım Sovyetlerle yıkılmış olmalıyım. Bu kadar karamsar olduğuma bakmayın, geceleri çok severim. Trafik ışıklarının tek renk yandığı gecelerde, banklardaki yalnızlığın samimiyetini bir köpeğin ayak seslerini duyduğunuz anda hissedebilirsiniz.

Bazen bazı geceler yosun kokar, her dik sokağın başından deniz görünecek hissine kapılırsınız. Hatta bazen bazı geceler toprak kokar, bütün anılar toprağın bir damla yağmuru kucakladığı yerde başlar.

Islanmanın hoşumuza gitmediği zamanlar da oldu aslında ama kimse bizim gibi yağmuru sevemeyecek bir daha, bizzat çay içtiğim o ara sokaklarda. Hayat hep böyledir ve bir kitaba benzer, ayraca gerek duymuyorum artık çünkü yaşadıklarım unutulacak cinsten değil.

Size bunları bilmediğiniz bir şehrin, bilmediğiniz bir semtinde, hiç görmediğiniz bir köşebaşındaki seksen yedi merdiveni olan,

yazları yalnız, kışları rutubetli, hiçbir zaman yemek kokuları gelmeyen, her katında kahverengi saksılarla kurumuş fesleğen bulunan, duvarları kendiliğinden mavi-pembe bir binanın teras katından yazıyorum.

Yazarken gözlerimden yanaklarıma doğru süzülen bir çift gözyaşını siliyorum ellerimle.

Düşerken gözyaşlarım, koptu yine içimde bir şeyler bir yerlerde.



Devamı gelecek ..