Bu öykü Morpheus'un saçma düşlerinden fırlamış karakteri ve @üçüncü'nün alaycı hayaliyle bütünleşip ortaya çıkmıştır.
Ağaca tırmandı, ince dalları arkasında bırakıp en tepeye kalın olanının üstünde dikildi, ağaca çıkmayı seviyordu, dünya önüne serilmiş uçsuz bucaksız bir his kendini maceracı gibi hissetmesine neden oluyordu, arkadaşları yukarı mahallede top oynarken elini gözüne siper etti, işte dedi kendisine, dünyanın sonu; ufuk çizgisinde dikilen evlerin, yeşil parkların ve yolların bittiği yer, dünyanın sonu orası olmalıydı, bir gün orayı görecekti, kendini kaptan gibi hissetti, tek gözünde bant, bir elinde kanca olan kaptan. Top yukarı çıkıyordu, gökyüzünde küçük ve fır dönen bir nokta, top aşağı iniyordu, tükürük saçan ağızlar var gücüyle ve tüm hırsıyla onu karşılıyordu, plakalı geminin korsan kaptanı yarım ağız güldü, dünya ve küçük insanları yaramaz kara benekler diye düşündü, vız vız, kulağının dibinde vızıldanır. O sesleri umursamamayı öğrenmişti, ağacın tepesinde savaşlar çıkmıştı, gökyüzünde süzülen yelkenli gemilerin toplarından çıkan çığlıkları işitiyordu, kaptandı ve emirlerini yağdırmıştı, tayfaları korkuyla sağa sola koşuşturuyor, topları sürüp ateşliyor ve yelkenleri bora ediyordu, hayallerine sığan savaşta babası gibi sigarasını tüttürüyordu, o bir kaptandı, sert olmalıydı, isyan çıkartan kişilere acımamalıydı, çocuk bunları düşündü, suratındaki gülümseme dehşet büyüktü, sonra acıktığını fark etti, kendini hayalinden alıkoyup ağaçtan indi, ağacın kuzeye dönmüş yosunlu gövdesinin dibinde karıncalar yuva yapmışlardı, çocuk karnının zil çaldığını hissetti ve parmaklarını karıncaların üstüne götürerek avuçladı ve ağzına tıkıştırmaya başladı. Karıncalar boğazından aşağı minik ve ritmik adımlarla ilerlerken çocuğun gözündeki bant boynuna seğirmekteydi, iştahla kabarmış bir horoz küçük tavuklarına gövde gösterisi yapıyordu, bunağın teki kümese girdi ve pantolonunu indirdi, karıncalar kaçıyor bok yağmurundan, işte hevesle bağıran çocuk ve onların ergence küfürleri, karınca yiyenden kaçıyor, anne anne bizi bu mahalleden kurtar, karıncalar mutlu, midede asitlerle keyfi alem, bant çoktan yere düşmüş ve bir karınca yapışmış banda, çığlık atıyor, baba baba ah çıldırsam, çıldırsam ve kadınlarla, uyuşturucu ve zevkle, ah baba ah. Çocuk kafasını sağa sola salladı, dişlerini olağanca sıkmış filmden karelerle dolup taşan zihnini keserle ezmek istiyordu, yer sarsıldı, bir fil geçmişti arkasından kendine has sesini çıkartarak, tepesinde iki fare vardı dansa tutuşmuş ellerinde trompet ve şarkılarını çalıyorlardı, takım elbiseli kartallar uçarken gökyüzünde sigaralarından zıkkımlanıyordu, konuşan arabalar, filmlerdeki kadınlar gibi yürüyen dal parçaları, yuvarlanan kayaların kahkahası, işte başlamıştı, kaptanın kontrol edemeyeceği büyük çılgınlık, çocuk ellerini gözlerine götürdü, her şeyin bir an bitmesini istedi, sıradan varlığını sırtlayıp yukarıdaki mahalledeki çocukların önüne atmayı ve onlarla top oynamayı diledi ancak hayal gücünün kurbanıydı, sadece gözlerini kapatmakla yetindi ve karnı çok açtı. Bir elini boğazına soktu, ilerlemekte olan o gırtlağına yapışmış ve tükürüğünde ölmeyip gevşekçe yüzen bir karıncayı tuttuğu gibi çıkardı, ne sen benim karnımı doyurabilirsin ne ben dedi, elini cebine attı, siyah bandı çıkardı, dişiyle bir parça kopardı, karıncayı göz kapağının üstüne, bandı karıncanın üstüne yapıştırdı, bir kadını çekti kopardı kendine, kemerine sıkıştırdı onu, kadın hiç hareket etmezdi ve göz dağı verebilirdi mahallesindeki yeni yetmelere, onların arasına karışmak istiyorsa hakkını vermeliyim diye düşünmüştü, hınzırca güldü, kartala işaret etti, düğmen kopmuş, kartal oralı olmadı uçtu, çocuk da atladığı gibi zıpladığı gibi koştu da koştu, top oynayan çocukların yanına geldi, şimdi herkes ona bakıyordu. Göz bandındaki karınca kaşındırdıysa da onu serbest bırakmaya niyeti yoktu, gözlerinden akan yaşlarla boğmak istiyordu onu, kafasının içinde vızıldayan uğultular adeta vücudunun her bir köşesini sarmalamıştı, babasının izlediği açık seçik filmlerden fırlamış çıplak kadınların sert bakışlarında eziliyordu, herkese ben yaptım diye haykırmak üstüne çullanmış eziyetten kurtulmak istiyordu, kardeşinin çamaşır suyunu içip ölmesinin ardından gelen yük, sıradan vahşet, darmadağınık bilinç, eskimiş ayakkabının içinde bilye yarışı, bitmek bitmeyen karınca iştahı, parmaklar boğaza, parmaklar aşağıya, midede ekşi bir tat, çömelmiş bir çocuk, babasının sert eliyle kendine gel komutan karşında, annen ağlıyor, sen korsan değilsin haddini bil, isyan çıktı, gemin gökyüzünden aşağı doğru süzülüyor, senin yaptığını biliyorum kardeşin yok ve orada sen olmalıydın bunu da sen biliyorsun, rap rup filler tepinip duruyor her zaman ve her zaman. Şimdi kimse ona bakmıyordu, gözünden bandı söküp aldı, yere fırlattı, karınca inliyordu, ah anne ah, ve diğerlerinin bağrışıp çağrıştığı da yoktu, ağacın tepesinde sessizce oturuyordu çocuk, ufku gören gözleri ötesini de görüyordu, filleri ve kartalları, rap rup, tişörtünde beyaz lekeler var, çamaşır suyu gibi temiz, dala tünemiş bir karga onu gözlüyor, ah anneciğim diyor, şimdi kimse ona bakmıyor, atlıyor ağaçtan aşağı, fil gibi tepinip, ananızı avradınızı diyor.
Morpheus
2024-12-20T13:01:29+03:00Beğenmenize sevindim :)
Meriç Koç
2024-12-20T08:17:13+03:00Öyküleriniz çok hoş, sabah sabah iyi geldi. :)