Ey talihsiz gök kubbe, yaratılışın sancısı mı bu savaşlar? Ya bir felaketin mi habercisidir bu kayıp urbanlar? Ey varoluşunu yitirmiş tüm azade hanımlar, sizler için mi bekler bu kapıdaki adamlar?
Heyhat, ne yağmurlar temizleyebilir bu kalpteki kiri ne de vicdanla silinir bu eldeki kanlar. Tanrı esirgemiş sizlerden merhametini. Bu kara lekeyi ancak Tanrı’nın merhameti paklar. Gözler kör, kulaklar sağır ve ağız dilsiz olsa ne yazar; şu taşın, toprağın içtiği kanı güzel günler, çayırlar, hoş kokulu çiçekler kusar. Elbet çıktı mı bir kılıç kınından, ete kemiğe değinceye dek dönmez yolundan. Zannımca Tanrı körelmiş aşkın sunaklarından, aksi mümkün müdür duymayışı bunca masumu çığlıklarından?