Dayatma bir ahlak söz konusu olamaz. Ahlakın varlığı için iki temel gereksinim vardır. Sosyalite ve özgürlük. Ahlak, bireyler arası ilişkilerin toplumsallaşması durumudur. Toplumlaşma, yani sosyalizasyon, bireylerin toplumu bir arada tutabilmek için belirli kurallar üzerinde uzlaşmasıdır.


Sosyalizasyon sürecine bir diktanın dahil olması, uzlaşı kavramına ters düştüğü için bu sürece balta vurmaktadır. Bunun sonucu olarak sahte sosyaliteler meydana gelir. Bu sahtecilik bir şiddet mekanizması ile kendini gerçek olarak sunsa da şiddetin sekteye uğraması durumunda maskeler düşecek ve balo sona erecektir.


Daha büyük iddialarda bulunmak gerekirse, şiddet mekanizması halihazırda bozuktur. Otorite bizleri mekanizmanın sağlamlığına ikna eder. Bizler bir başka pratiği tadana kadar (Bu tadım fikri de olabilir. Tezahür olma zorunluluğu yoktur, ağzınıza bal çalması için bir fikrin tahayyülü yeterlidir.) içerisinde bulunduğumuz gösteriyi algılayamayız.


Gösterinin farkına vardığımız ilk an itibariyle perdeler bizi rahatsız etmeye başlar, sahne ışıkları gözlerimizi yakar. Oyunumuzu unutur, unutmayı seçeriz. Bütün benliğimiz bizi, salonu terk etmeye iter.


Buradaki asıl soru ise şudur: Salonun dışında ne var?