"Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir
deryalara savrulup çöllere düşmüştüm
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı
Hangi sokakta vuruldu sevgilim
Bir demet menekşe bir avuç toprak
burkulan bir yürek miyim hep

Sesimde bir yanma bir kekrelik
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler"

(Savrulan Külleri Ömrümüzün)