Kavramsal olarak baktığımızda, aile kelimesini "toplumun en küçük yapı taşı" olarak tanımlayabiliriz. Aile kendi içerisinde ayrılsa da toplumun yararına olan bir kurumdur. Topluma sağladığı yararlardan bahsetmek gerekirse biyolojik olarak türün devamını sağlamak, topluma bireyler kazandırma ve onların bakımını, eğitimi üstlenmek; bu topluma kazandırılan bireylerin maddi manevi zenginliklerini kuşaktan kuşağa aktaran bir toplumsal birim olarak açıklayabiliriz.


 Aile kavramı tüm kültürlerde yeterince önemli ve gerektiği kadar da korunan bir yapıdır. Her toplumun aile yapısının değişebileceği gibi, her kültürün kendine has görüşleri bulunmaktadır. Türk kültürünü incelemek gerekirse aile bizler için çok değerli ve saygı gören bir kavramdır. 


Geçmişten günümüze gelen aile alışkanlıklarımız, evlilik üzerine örf ve adetlerimiz bulunmaktadır. Atalarımızdan bize kalan en güzel yapının aile olduğunu düşünüyorum ancak o dönemin düşünce yapısı ve yaşayış tarzlarının günümüze uyarlanması yerine, günümüze odaklı olan dönüşümlerin yapılmasını doğru bulduğumu söyleyebilirim. Bunun bir yozlaşma değil, tam aksine çağa ayak uydurma olduğunu düşünüyorum. Bu durumda değişmemesi gereken tek şey, geçmişte olduğu gibi şu anda da aile kavramının kutsal olarak kalması gerektiğidir. 


Aile yapısının bu kadar kutsal bir yapı olmasının nedeni benim düşünceme göre, topluma kazandırılan bireylerin sergiledikleri yaşayış tarzlarıdır. Hayata geldiğimiz andan itibaren ebeveynlerimiz tarafından eğitilir ve onlar ile birlikte hayatı öğrenir, onları rol model alırız. Bana göre insan için en önemli dönem çocukluk dönemidir. İnsan bu dönemde ne görür ve ne yapar ise hayatı boyunca bunlar ile mücadele etmek durumunda kalır. Ancak insanlar kültürümüz ve toplum baskısından dolayı istediği kişiler ile evlenemeyebiliyor ve mutsuz bir evliliği ayakta tutmak için çocuk dünyaya getirerek bazılarının dünyalarını karartabiliyorlar.


Şu an günümüzde bile eskiye baktığımızda, aile kavramı ve evlilik ile ilgili farkları görebiliyoruz. Bunun en büyük etkeni eğitimdir. Önceden kadınlar eğitim görmedikleri, engellendikleri ya da imkan yetersizliklerinden bunu başaramadıkları için ailelerine boyun eğerek onların tercihleri doğrultusunda evlilik yapıyorlardı. O dönemde okuyan, sevdiği ile evlenenler kadınlar olsa da, o kesimde zoraki evlilik yapanlara göre daha azınlıktadır diyebiliriz.


Böyle bir evliliğin sonucunda kadınlar, eğitim almadıkları için körü körüne eşlerine bağlanabiliyor ve bir güvenceleri olmadığı için kocası ne yaparsa yapsın susmak zorunda kalıyorlardı. Boşanma durumunda "Dul" olarak nitelendirilen kadınlara yapılan toplum baskısından korktukları için kendilerince katlanmak zorunda kalıyorlardı. Günümüzde ise değişen düşünce tarzı, kadınların eğitim alması nedeniyle daha hafiflemiş ve bu durumda mutsuz evliliklerin devam etmesi yerine boşanma durumu, daha az göz korkutmaya başlamıştır. 


Ben toplumsal olarak boşanmanın çok vahim bir durum olmadığını düşünüyorum. Boşanma durumunda tek düşünülecek şey, çocukları var ise onların bu süreçten etkilenmemesini sağlamak. Bunun da bulunduğumuz çağda planlanan ve verilebilecek olan eğitimler sayesinde mümkün olacağına inanıyorum.


Genele baktığımda insanlarımızın hepsinin aynı düzeyde bilinç ve eğitim sahibi olmadıkları bir gerçek ancak benim fikrime göre önüne geçilmesi gereken şey boşanmak değil, boşandıktan sonra çocukların gerekli ilgi ve sevgi dolu bir ortamda büyümesi için ebeveynlerin eğitim almasıdır. Çünkü mutsuz bir ailede büyümek yerine çocuğun, ayrı da olsalar medeni bir şekilde davranarak sevgi ortamını sağlayan ebeveynlerle büyümesi daha yararlıdır.


Bir evliliği ayakta tutan şeyler kesinlikle saygı ve saygı bağıdır. Günümüzde kadın ölümleriyle sonlanan evliliklerin sayısından bahsetmek bile istemiyorum. Artık kadınlar yönlendirilmeden hareket edebiliyor ve söz hakkına sahip olmak istiyorlar. Erkeklerin ise alıştıkları üstünlüklerden vazgeçmeye nedeni olmadığından çatışmalar olması gerekenden fazla yaşanmakta ve bu da ikili ilişkilerin zedelenmesine neden olmaktadır. 


Erkekler, geçmişten gelen alışkanlıklar nedeniyle kadınlarda yaşanılan bu gelişmeye alışamıyor ve ayak uyduramıyorlar. Maddi güvencesi olan biri evlilikte söz sahibi olabiliyorken artık evliliklerde iki taraf da çoğunlukta maddi özgürlüklerine sahip. Erkeklerin yaptıklarını kadınlar yapabiliyor. Cinsiyet farkında önemli olan fiziksel güç farkı olmamalıdır. 


Evlilik, iki kişinin hayatlarını birleştirdiği ve birlikte yolculuğa çıktığı bir yapıdır. Sağlıklı bir evlilikte ne kadın yaptığından övünmeli ne de erkek kadını yermelidir. Zaten önemli olan karşındakinin eksik yanlarını kapatmak ve onun da senin eksiklerini tamamlamasını sağlamaktır. Bunlar bir görev ya da gözde büyütülecek şeyler değildir, aksine olması gerekendir.


 Son olarak fikrimi belirtmem gerekirse gelecekte aile kurumunun yok olmasına neden olacak en büyük etmen Türk toplumu için evlilikte kadın-erkek rolleridir. İnsanlar değişime ayak uyduramadığı için gelecekte aile yapısının tamamen değişeceğini ve evlilik içerisindeki bireylerin eşit konuma geleceğini, bu değişime ayak uydurulamaz ise de yok olacağını düşünüyorum. Çünkü değişim durağan değildir. Buna ayak uyduramayan bir kurum ya da toplum yok olmaya mahkumdur.