Öğrenmek yolu, okumayı, yazmayı, yürümeyi, konuşmayı... Yani levazım addedilen her şeyi bir bir itinayla, herkes tarafından kabul görünen şekilde... Yaşamımızın en makul döngülerinden biridir. Elbette öğreneceğiz toplumumuzun yaşamak için gerekliler listesini, elbet bizim deneyimsizliğimizin yanı sıra bu konuda deneyimleri, yaşanmışlıkları olan insanların söylediği biçimde. Lakin garip ki hisleri de lazımına göre yönlendirmeye başladılar. Üzgünsen böyle olmalı, mutsuzsan şöyle yapmalısın, mutlu olsan böyle durmazsın. Şiirde dediği gibi: "Ağlamak için gözden yaş mı akmalı, dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?" Yine de öyle bir yere evrildik ki cenazeler ve düğünler gözlem merkezine dönüştü. Adeta "gelinin abisine bak, yüzü nasıl asık, demek ki istememiş damadı." Ya da daha abesi, cenazede hak sahibi olduğunu düşünenler, "ölen çocuğun kardeşi niye atmıyor kendini yerden yere," yeterli gelmiyor birilerine hüznümüz de mutluluğumuz da. Buyurun efendim, siz en alasını yapın ama bize karışmayın artık dememek için kendini zor tutuyor insan, bazen de tutmuyor o da ayrı mesele.
Aaa, öyle mi tepki verilir ayol! Bizim makus kader...
Öğrenilen eylemlerden buraya nasıl atladım bilmiyorum ama konumuza geri dönecek olursam duyguların öğrenilebilitesi olduğuna hiç inanmadım. İnsanın hilkatinda sevgi de nefret de vardı, salt gelişecek şartları kolluyorlardı benim nezdimde. Sonra bir alıntıyla karşılaştık, diyordu ki Marquez, "Aşk da öğrenilir." Muhalif kişiliğimle ilk hamlem karşı çıkmak olur genelde, ikincisi de olayı anlayıp tükürdüklerimi yalamak.
Aşk öğrenilir miymiş canım, yok daha neler... Ne zorla birini sevmeye mi çalışacağız gibi gibi kendimce gayet makul düşüncelerden geçtikten sonra gün sonu yargısı şuna evrildi: yaşama dımdızlak atılıyoruz ama bırakılmıyoruz, acizliğimizin idrakinde mütemadiyen muhtaçlık duygusu ile yaşıyoruz. Yaşamı öğreniyoruz. Öyle donelerle, kesin kurallarla değil, deneye yanıla ve bol bol yanıla yanıla aşk da tam olarak aynı mesele, nasıl sevilir bilmeden içinde olduğumuz ilişki nasıl seviliri de nasıl sevilmezi de ustalıkla öğretiyor. Bir de birini tanıdıkça sevme durumu var ki ilk görüşte aşk düşüncesini ve o gençlik romantizmini tamamıyla kaybetmiş bulunuyorum sanırsam.
Hayırlı olsun diyelim, hayatımın bilmem kaçıncı dönemi, bunu da öğreniyoruz işte, sayfalar kapatmayı yenileri açılsın diye.
Konular kafamda öyle griftleşti ki hasılı kelam.
Ne ise o yahu.