Akşam serinliğinin sakinliğini kovalıyor

bir yerlere yetişmenin telaşı

ufacık bir esinti aralığında

senin yokluğunun karanlığında

ötüyor

martılar, yük gemileri, insan cıvıltıları...


Akşam serinliğinin kükremesi duyulmuyor

işçi duraklarında, sahil kenarlarında,

nefes nefeseliğin sesi çalınıyor daha çok

kıyıya vurmayan bir cesedin,

o bilinmezliğin

tedirgin ezgisiyle.


Ücra köşelerdeki semtlerde,

çıkılmamış yokuşlar biraz da sessizlik.

Sessizlik!

Çaresizliğin, üşenikliğin

tartışmasız sığınağı...


Ayak kokusunu hoş gördüren

yorgunluk akşamlarında,

kuşlar sessizliğe kanat çırpıyor

sen

saçlarını örüyorsun

o yorgunluğun içini kemiren huzuruyla


Kemiklere işleyen

sımsıkı bir sessizlikle

dans ediyor

akşamın esintisi.


Uçurumları kuşanıyoruz

uçsuz bucaksız bir kuraklığın ortasında.


Kulağımızı kabarttığımız yerlerin uğultusu

hayatın gümbürtülerini bastırıyor

pazar öğleden sonralarında


Tahta korkuluklara tutunup

ağaç gıcırtılarının arasında

eski köy yollarının

tozuyla bulanmışız

ve

nefesimizle tekrarlıyoruz:

söz yitirdi hükmünü

sıkı bir sessizlik

gerek

yırtmak için dayanaksız çığlıkları!