İşte geldin, sonunda buradasın. Davetime olumlu cevap verdiğine gerçekten çok sevindim. Biraz huzursuz ve bitkin görünüyorsun, acaba gündüzün nasıl geçti? Yorucu bir iş, yorucu arkadaşlar, acaba ailenle sıkıntı yaşamış olabilir misin? Hararetli bir kavga, çok sesli bir ortam ya da trafikte yanından geçtiğin bir maganda. Fakat işte şimdi buradasın! İnan bana, kalbim küt küt atıyor çünkü çok uzun zamandır bu anı bekliyorum. Sana hislerimi açıklamakta çok zorlandım, çünkü uzun zamandır saklıyordum, ama dayanamadım! Beni reddetmeyeceğini içten içe hep bildim.

Ah, yine kızarıyorum. Sen ve benim mutfağım. Şamdanlık ve mum ışığıyla aydınlatılmış uzun bir masa. Saçlarına vuran, rengini ortaya çıkaran o mükemmel loş ışıkta benim sandalyemde oturan sen. Sırf bu anı düşünerek aylarımı, yıllarımı geçirdim. Fakat şimdi buradasın işte!

Bana bu şansı verdiğin için gerçekten çok teşekkür ederim. Boşa harcamayacağıma emin olabilirsin.

Evet! Senin için harika, harika yemekler hazırladım! Hepsi de aile mutfağından geliyor ve yıllar boyunca kendi elimden bir şeyler ekleyerek geliştiriyorum bu tarifleri. Meğer senin içinmiş. Bu gece sana gerçek bir ziyafet yaşatmaya kararlıyım. Aslına bakarsan dün gece hiç ama hiç uyuyamadım. Perişan bir şekilde seni, bu kusursuz geceyi ve bu akşam yemeğini kafamda döndürüp durdum!


Hazırsan masaya birkaç mum daha yakacağım, bir iki çiçek getireceğim. Vazomu kapıp geldim, çiçekleri görüyor musun? Bunları haftalar önce aldım, bir çiçekçi dükkanın önünden geçerken aklıma sen geldin. Senin hak ettiğin çiçekler bunlardı. Sarı, sapsarı laleler… Mükemmel akşam yemeğimize daha vakit olması önemli değildi, onları yaşatırdım. Senin için. Ve emeğimin karşılığı bunları masaya koymak, senin onları görmen. Beni daha da heyecanlandırdı. Ah, kalbim öyle atıyor ki! Duyabilseydin delirmek üzere olduğumu sanardın. Sadece oturarak bile üstümde böyle bir etki yaratmayı başarabiliyorsun. İnanılmazsın, elimden gelse hiç durmadan seni aylarca övebilirim.


Mumları da dikkatlice yakmaya özen gösteriyorum, üstüne sıcak mum dökülmesini istemem. O kadar güzel giyindin ki! O beyaz tişört, uzun kolye ve siyah pantolonun içinde gerçekten de çok etkileyici görünüyorsun. Açıkçası elimdeki her şeyi bırakıp sana sarılmamak için kendimi çok zor zapt ediyorum. Seni en son arkadaşlarınla konuşurken böyle görmüştüm! Nasıl da elim ayağım titremişti o gün sana bakarken. Hafif bir kıskançlık hissettiğimi senden saklayacak değilim. Bu gece bu kıyafet seçimi çok iyi oldu. Hem o günkü gibi sürekli lahmacun ve koladan sıkılmış olmalısın. Neyse ki ben de bunu tahmin ettim. Sağlıklı beslenmek çok önemli, çünkü hasta olmamızın önündeki en önemli etken bağışıklık sistemimiz. Evet, tabii ki bunu biliyorsun. Yemeklerimi gerçekten de özel olarak senin için ve sağlığın için hazırladım. Heyecandan cümlelerimi tekrarlıyorum. Lütfen kusuruma bakma.


Ah, saçların için endişelenmene gerek yok. Bana izin verirsen ben senin için onları arkaya toplayabilir miyim? Kollarını arkaya atıp da yorulma. Allah’ım! Ne kadar güzel, yumuşacık saçların var! Saçlarınla oynamamı ister misin? Ben çok severim! Ama saçlarınla oynamam için kafanı sabit tutmalısın! Evet, evimin dekorları gerçekten de çok güzeldir, sağa ve sola senin için resimler astım. Bazıları benim çizimlerim, bazıları da büyük büyük dedemden kalan yadigârlardır. Aslında onları incelemenin sırası değildi çünkü sana sonra gösterecektim fakat bu kadar heyecanlandığına göre sana anlatayım; şu en baştaki, benim elimden çıkma. Nasıl? Tanıdık geldi mi? Gözlerindeki can alıcı ifadeye, ellerinin zarif duruşuna bak hele! Kendisine biraz sinirli olduğum doğrudur, onu çoğunlukla sinirli surat ifadeleriyle ve gölgeler içinde çizerim. Şu anda da çizebilirim. Ama kafanı çevirme yahu!

Bu resimler güzel değil mi? Çok beğeneceğini düşünmüştüm halbuki! O hâlde şu taraftaki kadının portresine bak. Kendisi benim annem olur. Onu da ben çizdim. Uzun, sarı saçlarıyla ve bembeyaz teniyle göz alıcı, harika bir kadındı annem. Umarım böyle bir kadından senin gibi siyah saçlı, kara gözlü birisi nasıl çıktı diye düşünmüyorsundur! Hey, lütfen yüzüme bak, umarım böyle düşünmüyorsundur?


Hâlâ anneme bakıyorsun, o hâlde senin için mumu yakına getirip resmi aydınlatayım. Ancak annemin büyüleyici gri gözlerine fazla bakmamaya çalış, zira kendisi insanları hep böyle kandırmıştır. Benim siyah gözlerim seni asla yanıltmayacak.

Ah, sana söz veriyorum, yanıltmayacak. Bundan emin olabilirsin. O hâlde yemeğe devam edelim mi? Lütfen gözlerini artık resimlerden çek. Onlara daha sonra tekrar bakacağız. Biliyor musun, insanlığın hissettiği en eski, en kadim his korkuymuş. Ve en korkunç korku, bilinmezliğin korkusuymuş. Eğer senin olmama izin verirsen seni her türlü korkudan koruyacağım. Bilmediğin hiçbir şey bırakmayacağım. Seni koruyacağım. Lütfen kıpırdanma. Yemeği getiriyorum.

İlk önce buğdaylı mantar çorbamız var. Umarım çorba seviyorsundur. Şey, işin aslı şu ki çorbayı yaparken çok fena elimi yaktım. Bu yara iziyle karşına çıkmak istemezdim fakat bir aksiliktir oldu işte. Çorbayı yakmaktan iyidir. Tabaklarımı da özel seçtim. Pırıl pırıl, beyaz, porselen… Ah, bana öyle bakma lütfen! Mükemmeliyetçi olduğumu biliyorum ama sen öyle dik dik bakınca daha çok utanıyorum kendimden. Bu güzel gözlerin üstümde olduğunu bilmek harika!

Ah, sanırım yeniden kızarıyorum. Bana ara verdirecek misin? Çok utanç verici. Çok üzgünüm. Biraz geri çekil de sıcak çorbayı üstüne dökmeyeyim. İşte, şöyle ittireyim. İşte… Teşekkür ederim. Afiyet olsun. Ah, bekle! Ben ara sıcakları getirirken henüz çorbana başlama olur mu? Bu eski tahtalar da yürürken ne çok ses çıkarıyor. Elbisemi beğendin mi? Onu özellikle bu gece senin için giyebileyim diye özel olarak diktirdim. Hem ben yürüdükçe yerde sürünmesi de hoşuma gitmiyor değil.


Sandalyenin gıcırtılarını ta buradan duyabiliyorum. Sen gelmeden önce onu yaptırmalıydım. Gırç, gırç, gırç…

Kafa ağrıtıyor gerçekten. Fazla hareket etmezsen bu rahatsız edici sesi duymayız. Yerlerimi de çizme lütfen. Onları iyice temizlemek, arındırmak ve cilalamak için her defasında çok uğraşıyorum.


İşte…

İşte…


İşte ara sıcakları da getirdim! Kızarmış mantı, kremalı sebze sote ve dilimlenmiş ızgara peynir. Sofraya oturuyorum, haydi başlayalım. Nasılsın? Işık yeterli mi? Kaşıkların temiz mi? Bir hata yapmadım değil mi? Yorgun ve sıkkın görünüyorsun. Belki de önce dinlenmene izin vermeliydim. Ah, mazur gör beni. Lütfen çorbadan sonra dinlenebilir misin? Bunun buğdayı için gerçekten de çok uğraştım. Haydi artık içelim. Bu sıcaklığı seviyorum, sevgilim karşımda, masamın ucunda oturuyor, ben sıcak bir çorba içiyorum. Dışarıda yağmur yağıyor, camlara vuruyor, üşüyoruz ve sıcak, loş mumlar yanıyor. Saçlarına yansıyor.

Sen… Neden çorbanı içmiyorsun yoksa beğenmedin mi? Aa! Ellerin… Bekle.

Ne kadar dikkatsizim. Midemdeki kelebekler bana her şeyi unutturuyor. İşte, ilgileniyorum şimdi ellerinle. Ne kadar güzel.

“Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini ezer gibi...”


Evet, artık çorbanı içebilirsin. Başka bir sorun olup olmadığını kontrol etmek için şöyle bir etrafında dolanacağım, mazur gör. Tamamdır. Bak oturdum. Biz en iyisi kaldığımız yerden devam edelim, sevgilim. Biraz mantı al lütfen. Üzerinde yoğurt ve salça sosu ve biraz da fındık ekledim, çünkü fındığı çok sevdiğini biliyorum. Evet, evet biliyorum. Şu mumu şuraya alayım. Lütfen bana öyle bakma. Kendimi çok tuhaf hissediyorum. Yememe engel oluyorsun. Kikirdeyip duruyorum. Ama geldiğinden beri neden hiç konuşmadın sen? Kaşların neden bu kadar çatık? Ellerim o kadar titriyor ki inanamazsın. Kusura bakma, midemdeki kelebekler…

Unutuyorum. Ne kadar dikkatsizim.

Hemen ağzındaki bez parçasını çıkaracağım.


İşte… İşte…


Çok daha iyisin, değil mi? Ah, o güzel dudaklarını görmeden nasıl geçirdim bunca vakti? Nasıl fark etmedim? Sana yıllarca şiirler yazıp durdum ve en az yarısı dudakların içindi. Onları görmemeye nasıl dayanabilirim bilmiyorum. Hayır, hayır, sandalyeden kalkamazsın. Hem bu yapmaya çalıştığın kabalık değil mi? Ve bana da henüz dokunamazsın. Daha yemeğimiz bitmedi ki.


Bu kadar çırpınmanı anlamıyorum. Yerlerimi çiziyorsun. Hâlbuki ben senin için her şeyi mükemmel hazırladım. Sevgilim, sevgilim, hayatım… Aylar önceden planladım. Her şey mükemmel; ben, bu masa ve sen… Sen, sen de artık bana aitsin. Hiç olmayacak sanıyordum. Ah sevgilim, artık benimsin! Bu evde, bu masada benimle birliktesin. İnanmakta zorlanıyorum. Hayır, bu gerçekten de gerçek mi? Gerçek olsun! Lütfen, böyle bir rüyayı daha kaldıramam. Kendime durmadan vurduğum için üzgünüm, üzgünüm sevgilim! Ama acı hissedebiliyorum, sana dokunabiliyorum. Evet, evet sen gerçekten de gerçeksin! Gerçekten daha gerçeksin! Bu umutsuz ve imkansız rüyalardan o kadar çok gördüm ki!

Yıllarca, yıllarca, gecelerce ve gündüzlerce... Görüntüler arasında geceyi, geceler arasında görüntüleri ve sevgisizliği tattım, boğuldum. Defalarca, defalarca… Ve sen hiç birini bilmiyordun. Ah sevgilim, sen gerçek değildin o zaman! Bunu bildiğin bir sabaha uyanmak ne kadar, ne kadar zor biliyor musun? Senin başkalarıyla konuştuğun, başkalarıyla güldüğün, başkalarıyla eğlendiğin yeni bir sabaha uyanmak, o saçların, saçlarına uzaktan bakacağım bir sabaha uyanmak ve o sabahın gecesini getirmek ve aynı sabaha uyanmak ve gecesini getirmek ve aynı sabaha uyanmak ve gecesini ve sabaha…


Boşuna uğraşma, sen o sandalyeden ben izin vermedikçe kalkamazsın. Ah hayatım, sanırım ayılıyorsun. Artık tamamen, tamamen bana aitsin. Gerçekten de çok etkileyici, simsiyah gözlerin var. Tek istediğim sendin, tek istediğim sensin. Kaçacak hiçbir yerin yok, sevgilim. Kaçamazsın. Deneyemezsin bile. Yorgunsun, biliyorum. Seni çok iyi dinlendireceğim. O hâlde şimdi, beraber bu akşam yemeğimize devam edelim. Ve yarın da, öbür gün de ve öbür gün de. Sonraki ay ve yıllar, yıllar boyunca! Ah, kalbim nasıl küt küt atıyor bir bilsen! Senin için.

“Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini ezer gibi…”


Biraz sebze sote ister misin? Eğer beğenmezsen ana yemeğe de geçebiliriz.