akan su duran sudan daha az kirlidir her zaman

sevgilim sözlerime eski bir kızılderili sözüymüş gibi bakma lütfen

bak şimdi minareden bir elleri kınalı robokop bağırıyor

vişne ağacının gölgesinde ezilen kirazlara tüm vicdanımla ağlıyorum


bak şimdi ceplerimde ellerin şıngırdıyor

bir yaslı turnayı okşayarak uyuyorsun

bence vurulmuş bir ceylan daima daha nettir koşanından

yine de vurmasın dersen general bizi

eski alışkanlık

olmayacak duaya âmin dedik işte


sevgilim seni uğurladım bir hüzünle göğsümden

sen giderken asfalta bir kokun yapıştı bir de mermiler

hafta sonu gezmesidir ağaçlarda dallar falan sallanır

yerinde dursa da gözlerin âh ceplerimde şıngırdasa

ama ben bir sabah seni suya kattım

sen akan bir sudan daha berraksın artık

ve erik ağacı dibinde gezinen çocukluğum ezilmiş vişnelere ağlar şimdi

ve bir fabrika dağılırken daha anlaşılır olur her şey

yalnızlık hacim kazanır kulaklarda

sonra gözle görülür bir ara hiçlik

altmışından sonra eve çıktığını düşün sevgilim

küf tutmuş duvarları tek başına boyadığını mesela

biz şimdi seninle bir yere otursak gök iner koynumuza

ayak bileğine bir yıldız tozu bulanır

gece akar boynumuzdan aşağı

ve kuşlar saçlarına tırmanır

ve ben zamanlar arasında takılıp kalırım

bir eskimo türküsü seni söyler

sevgilim yağmur yağar

beş bin fidel castro olurum 


işte sen beni hata etmeden de bağışla

işte ben ölmeden de kıymetimi bil ölülerin bunlarla işi olmaz

üşümeden tut ellerimi

tedbir niyetine dört kez boynumdan öpmüş ol

yani tarım ve hayvan bakanlığı lafa girmeden serpilelim toprağa

bırak şu şemsiyeyi ıslanalım

bırak kaygılarını şu karşı duvarlar önüne

kağıtları bırak

seni seviyorum

bırak şunu