ilkliğimin güneşlerinde çürüyen ahşap

bastıkça tahtakurusu hatırlarım

akşam olur bazen perdeler o kadar kararmaz

kararınca kendime kağıt uçaklar yaparım

Kar yağar çaprazlamasına uykudayken

üşümem ama içli bir kan yutarım

alabildiğine zıt, alabildiğine nokta olan

her şeyi o kadar severim, o kadar kül

 

Rabbanî bir ışığın şeminde dönen

deniz fenerleri

belkisiz gelecek ve evini merak ettiğim kuşlar

 Dönenen yılankavi hatların payladığı

tablo düşü yüzler

bir çizgede dibe vuran yalnızlığım

dönen ve döngüdekinin ayrıldığı

apaçık kıyım

benim

 ve benden özge ne varsa

 

Benden hep bitirmem beklenir

cümleleri bitirmem, sevgiyi ve nefreti…

yalnız doğa

 kendisine de bırakılmasını ister

oysa -çocuklar gibi- devrik ne varsa

onu sevdim ben

her oyukta kendime kın bulacak bir damar buldum

 

Berrî iklimlerin nefesini soluyamıyorum

Bahrî olmak için ise korkuyorum

uçacak kirli rüzgarlar buldum

ve nihayet asra ayak uydurdum:

ben/

sen/

o/

biz/siz

onlar

hepimiz

albatros/uz