Kaleminden Yabancı'sını, Veba'sını okuduğumuz bu adamın hayatının nasıl son bulduğunu kaçımız biliyoruz? Gelin anlatayım...

Albert Camus egzistansiyalist bir yazardı. Yani o ''Varolmanın Dayanılmaz Ağırlığı''nı içinde taşıyor, yapıtlarına yansıtıyordu. Elbette bunda birçok etken vardı. Birinci Dünya Savaşı'nın buhranlı, kasvetli havasına doğması; yoksulluk, babasını savaşta kaybetmesi, yolunda gitmeyen bir evlilik gibi pek çok neden... Hayatında yolunda gitmeyenleri evlilikle, sevgiyle biraz olsun düzeltebileceğini düşündü ama nafile. Eşi bir morfin bağımlısı olunca çok da uzun sürmedi bu evlilik. ''Sevmek ve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, aşık olduğumu sandım. Başka bir deyişle, aptallık ettim.'' sözleriyle anar bu evliliği. Birkaç yılın ardından tekrar evlendi ve iki çocuğu oldu.

Bu evlilik süresince Maria Cesares ile mektuplaşmaya başladılar. Yıllar boyu sürdü bu yazışmalar. Elbette evliliği de sarsıntıdaydı. Üstelik eşi bu mektuplaşmadan haberdardı.

Bir süre çeşitli sebeplerden dolayı kopukluklar oldu iletişimlerinde. Ta ki bir haziran günü karşılaşıncaya dek. Bu süreçte hem çok şey değişmiş, hem her şey bıraktıkları gibiydi. Mektuplaşmalar tekrar başlayıp sürerken aralarındaki bu mesafe artık onları yıpratmaya başladı. Camus, Maria'ya kavuşmak için atacağı adımı şu sözlerle haber verdi ona: ''Son mektup... Sadece salı günü sana geleceğimi söylemek için, yakında...''

Keşke kavuştukları için bu mektup son olsaydı. 1969'da, yazdığı mektuptan birkaç gün sonra yayıncısıyla birlikte trafik kazası geçirdi ve hayatını kaybetti Camus. Cebinde tek bir kağıt parçası vardı, salı gününe bir tren bileti.